YUNANİSTAN TALEPLERİ VE TÜRKİYE

May 15, 2023 - 19:20
 0  21
YUNANİSTAN TALEPLERİ VE TÜRKİYE

Ülkemizin karşı karşıya kaldığı en ciddi meselelerin başında Yunanistan’ın sürekli ve her seferinde daha fazlasını hedefleyen taviz talepleri gelmektedir. Bu talepkârlık o kadar ciddi boyutlara ulaşmıştır ki Yunanistan özellikle Adalar Denizi’nde Türkiye’nin haklarını ve egemenliğini tanımama noktasına ulaşmıştır. Bugün Adalar Denizi’nde Yunanistan’ın hukuksuz taleplerinin yarattığı ciddi meseleler bulunmaktadır. Bu meseleler ülkemizin bekasını etkileyecek kadar hayati konulardır. Atatürk’ün “Vatan bir bütündür bölünemez” sözü sadece kara vatanımızı kastetmemektedir. Bir ülke deniz ve kara vatanıyla bütünlük teşkil etmektedir. Kimseye verecek bir karış toprağımız yoksa verecek bir damla vatan suyumuz da yoktur! Bu nedenle Yunanistan’ın Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de gasp hamlelerine karşı uyanık olmalı ve farkındalığımızı her zamankinden daha fazlasına çıkarmalıyız. Yunanistan’ın haksız ve hukuksuz başlıca talepleri ile Türkiye’nin haklılığı ve ne yapması gerektiğine dair görüşlerimi özetle paylaşmak isterim.

Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacı ve Kayalıklar (EGAYDAAK)’ı Yunanistan’ın Sahiplenmesi

Yunanistan, Adalar Denizi’nde kendisine hiçbir anlaşma ile devredilmemiş ve Osmanlı egemenliğinden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçen ada, adacık ve kayalıkları sahiplenmekte ve işgal etmektedir. Tarihsel açından da incelediğimizde Türklerin 1090 yılından itibaren başlattıkları Adalar Denizi’nin fetih sürecinde Adalar Denizi adalarının hiçbirisi Yunanistan’dan alınmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti onun halefi olarak doğmuştur. Yunanistan’a devredilen adalarda 1923 Lozan Barış Antlaşması ve 1947 Paris Barış Antlaşması ile belirlenmiştir. Bu belirlenen ada, adacık ve kayalıkların dışındakiler ise Osmanlı egemenliğinden Türkiye Cumhuriyeti egemenliğine geçmiştir. Bugün Adalar Denizi’nde sahipsiz ada, adacık ve kayalık bulunmamaktadır. Lozan ve Paris Barış Anlaşmalarıyla Yunanistan’a devredilmeyen ada, adacık, kayalıklar konusunda devletimizin ilgili kurumları 1996’dan 1998’e kadar çeşitli çalışmalar yapmışlar, arşivleri araştırmışlar 152 grup ada, adacık, kayalık belirlenmiştir. Bunların hangileri olduğu uzun akademik çalışmalardan sonra, arşiv çalışmalarından sonra ortaya çıkartılmıştır ve bu çalışmalara katılan kişiler bunların bazılarını kitaplaştırmışlardır. Ancak bugüne kadar henüz Dışişleri Bakanlığı bu 152 grup egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık, kayalıklar yani kısa adıyla EGAYDAAK isimlerini açıklamamıştır. İsimler açıklanmadığı için hangi adanın Yunanistan’a devredilip devredilmediği resmi olarak hiçbir yerde yer almamaktadır. Ancak devletin üst düzey yetkilileri EGAYDAAK sorununu kabul etmekte hem Yunanistan tarafından hem Türkiye tarafında dile getirmektedirler. Ancak isimlerinin açıklanmaması, Türkiye açısından çok ciddi zemin kaybına neden olmaktadır. O nedenle Türkiye’nin masada zemin kazanmak için, koz kazanmak için, güç kazanmak için 152 grup ada, adacık, kayalığın ismini bir an önce açıklaması ve Yunanistan’ın bunlara çökmesini önlemesi lazımdır.

Yunanistan’ın Gayri Askeri Statüdeki Adalara (GASA) Silah Ve Asker Yerleştirmesi

Yunanistan’ın pişkince ve hukuksuzluğunu ayyuka çıkardığı en ciddi meselelerden birisi de kendisine gayri-askeri statüde kalması şartıyla devredilen 23 adanın 23’ünü de silahlandırarak Türkiye’yi açık açık tehdit etmesidir. Lozan ve Paris Antlaşmalarına göre gayri askeri statünün bozulması durumunda bu adaların egemenlik devir şartı da tartışmalı hale gelmektedir. Yunanistan İkinci Dünya Savaşı öncesinden bu yana tüm gayri askeri statüdeki adaların statülerini bozarak egemenlik devir şartlarını da tartışmalı hale getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Sisam Adasıyla başlayan statü ihlalleri 1952 yılında İleryöz Adası’nın askerileştirilmesiyle devam etmiş ve bugün adaların tamamında statü ihlal edilmiştir. Yunanistan, Lozan ve Paris Barış Anlaşmaları gereğince 23 adayı gayri askeri statüde olmak kaydıyla yani askersizleştirilmiş/silahsızlandırılmış statüde olmak şartıyla almıştır. Egemenlik devir şartı buna bağlıdır. Bu nedenle bunun BM nezdinde Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi, NATO, AB ve gerekirse hatta gerekiyor da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde insan haklarına Türkiye’yi tehdit altında bırakma konusunda, insanları tedirgin etme konusunda AİHM’de müracaat edilmesi gerekmektedir. Bizim bu hukuki ve diplomatik girişimlerimizi kesinlikle arttırmamız gerekir. O nedenle gayri askeri statüdeki adalar durumunu diğer kurum ve kuruluşlar düzeyinde yani uluslararası kurum ve kuruluşlar düzeyinde her zeminde dile getirmeye devam etmemiz gerekir. Bununla birlikte Adalar Denizi’nde yani Ege Denizi’ndeki statünün Lozan’la tesis edildiğini, Lozan’a dönülmesi gerektiğini, Lozan şartlarına dönülmesi gerektiğini; dönüldüğü takdirde huzur, sükûn, barış ve güvenlik tesis edileceğini tekrar hatırlatmakta fayda vardır. Adalar Denizi’nde Lozan esastır. Diğer yandan On İki Adalar olarak ifade edilen Menteşe Adaları’nın durumu da gerekli şekilde irdelenmeli ve haklarımız uluslararası kamuoyu önünde ifade edilmelidir. Aslında bu adaları 1912 Uşi Anlaşması’yla İtalya’nın gasp ettiği adalardır. Bu anlaşmada Trablusgarp ve Bin Gazi’nin İtalya’ya verilecek, Osmanlı Devleti buraları boşaltacak adalar Osmanlı’ya geri verilecek, anlaşma budur. İtalya, Dünya Savaşı’nda bunların üstüne çullanmıştır. Bu hukuken son derece güçlü olduğumuz bir durumdur, bunu tartışmaya açmamız gerekir. O adalar Yunanistan’ın asla değildir; bu adalar ya İtalya’nındır, İtalya’ya vermiyorsanız asıl sahibi olan Türkiye’ye rücu eder Osmanlı’nın halefi olarak. 

Yunanistan’ın Lozan Antlaşması Dengesini Bozarak Karasularını Artırması

Yunanistan, Adalar Denizi’nde 1923 Lozan Barış Antlaşmasını çiğneyerek 1936 yılında karasularını tek taraflı olarak 6 mile çıkarmıştır. Türkiye’de Yunanistan’ın yarattığı bu hukuksuz duruma karşı mütekabiliyet uygulayarak karasularını 6 mile çıkarmıştır; fakat bu durum Lozan’ın ve dolayısıyla uluslararası hukukun tesisi açısından pürüzler yaratmaktadır. Öte yandan; Yunanistan şimdi de Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 BMDHS’ye atıf yaparak karasularını 12 mile çıkarmaya hazırlanmaktadır. Adalar Denizi’nde Lozan dengesi oldukça önemlidir; çünkü Lozan Barış Antlaşması’nda Anadolu’nun Adalar Denizi’den soyutlanmaması için 3 millik karasuyu rejimi vasıtasıyla %71 oranındaki açık deniz dengesi oluşturulmuştur. Türkiye, Yunanistan’a karşı karasularını 6 mile çıkarma uygulamasından vazgeçerek Lozan dengesi olan 3 mile dönülmesini vurgulamalıdır. Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması durumunda açık deniz alanlarının %9’a düşeceği ve Adalar Denizi’ni uluslararası suyolu olarak kullanan her devletin zararlı çıkacağı dünyaya anlatılmalı. Türkiye Lozan statüsüne dönülmesini talep etmelidir ve karasularını şimdiden 3 mile indirip Yunanistan’dan bunu talep etmelidir.

 Yunanistan’ın Uçuş Malumat Bölgesi (FIR)’ni Egemenlik Alanı Gibi Kabul Ettirmeye Çalışması

Yunanistan «Megalo İdea» çerçevesinde FIR hattını hükümranlık alanı gibi kullanmaya, İstanbul/Atina FIR’ını Türk-Yunan sınırı ve AB’nin doğu sınırı gibi göstermeye çalışmaktadır. Yunanistan FIR’ı kendi lehine genişleterek Türkiye’yi Anadolu’ya hapsetmeye amaçlamaktadır. Yunanistan 2006 yılında yayınladığı harita FIR sahasının koordinatlarını yeniden belirlediğini «tek taraflı olarak» ilan ederek bu alanda ciddi bir hukuksuz ve mesnetsiz durum yaratmıştır. Yunanistan’ın bu hukuksuz pratiği nedeniyle yabancı ticari ve devlet uçakları da Türkiye’nin hükümran hava sahasını hiçbir bildirimde bulunmadan ve izin almadan kat etmektedir. FIR’ın hiçbir şekilde «hükümranlık» anlamı taşımadığı net bir şekilde ifade edilmelidir. Kalıcı çözüm için G-18 hava yolu kontrolünün Türkiye tarafından yapılması, R-19 yolunun ise Türk hava sahası dışına kaydırılması yönünde yürütülen çalışmalara devam edilmesi gerekmektedir.

Yunanistan’ın Karasuları 6 Mil İken Hava Sahasını 10 Mil Olarak Uygulamaya Çalışması

Yunanistan, dünyada başka bir örneği olmayacak şekilde ve uluslararası hukuka aykırı olarak 6 deniz mili olan karasularının ötesinde 10 deniz mili hava sahası iddiasında bulunmaktadır. Yunanlı akademisyenler dahi Yunanistan’ın karasularının ötesindeki hava sahası iddiasının uluslararası bir düzensizlik yarattığını belirtmektedirler. Diğer yandan 10 mil hava sahası iddiası ciddi çelişkilere de neden olmaktadır. Uluslararası hukuka göre, bir ülkenin karasuları genişliği aynı zamanda o ülkenin ulusal hava sahasının genişliğini de belirler. Yunanistan 1931 yılında o tarihte karasularının genişliği 3 deniz mili olmasına karşın, ulusal hava sahasını 10 deniz mili olarak deklare etmiştir. Yunanistan’ın ulusal hava sahasının 10 deniz mili olduğu iddiası uluslararası hukuk çerçevesinde savunulabilir bir yanı bulunmamaktadır. Yunanistan’ın 10 mil iddiasının başta deniz hukuku olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olduğu net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bir devletin hava sahası karasuları kadardır. Deniz hukuku, hava hukukunu da oluşturur Yunanistan’ın bu yayılmacı tutumu başta BM olmak üzere uluslararası dünyaya duyurulmalıdır.

Yunanistan’ın kendisini takımada devleti gibi kabul ettirmeye çalışarak ADALAR DENİZİ’NDE Türkiye’ye KITA SAHANLIĞI/MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE hakkı tanımaması

Yunanistan, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde adaların da kıta sahanlığı olduğunu iddia ederek «arşipel» gibi davranmaktadır. Bu adaların takımada oluşturanlarında en uç noktalar birleştirilerek bu çizginin içi «takımada suyu» olarak tanımlanmakta ve böylece Türkiye’ye kıta sahanlığı bırakılmamaktadır. Öte yandan Adalar Denizi, «yarı kapalı» bir deniz olarak özel durumlar teşkil etmektedir.

Türkiye hukuk, coğrafya ve hakkaniyet ilkesi gereği ve çok dar bir deniz olan Adalar Denizi’nde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge paylaşımının Türkiye ve Yunanistan ana karalarını esas alan ortay hat çerçevesinde paylaşılmasını önermekte ve önermelidir.

Yunanistan’ın Egemenlik İddiasını Pekiştirme Kapsamında Adalar Denizi’nin Hemen Tümünde Arama Kurtarma Sorumluluğunun Kendisinde Olduğunu İddia Etmesi 

Yunanistan yayılmacı talepleri doğrultusunda Adalar Denizi’nde Arama-kurtarma sahasını FIR ile çakıştırmaktadır. Yunanistan, Türkiye’nin tüm çağrılarına rağmen arama-kurtarma sınırının anlaşma ile belirlenmesine yanaşmamaktadır. Yunanistan imzacısı olduğu Hamburg sözleşmesine de sadık kalmayarak FIR sınırını bir egemenlik sınırı olarak bu sorunda da sunmakta ve hiçbir şekilde anlaşma yoluna imkan vermemektedir. Türkiye, arama-kurtarma sorumluluk sahasını öngördüğü MEB/kıta sahanlığı ile örtüştürmelidir. Karadeniz’deki arama-kurtarma sahasının MEB/kıta sahanlığı ile örtüşmesi, Adalar Denizi ve Akdeniz’de de benzer bir uygulamanın yapılmasını tutarlılık açısından gerekli kılmaktadır.

Yunanistan’ın Kıbrıs Adasını Yunanlaştırma Ve Yunanistan’a Bağlama Girişimleri İle KKTC’yi Yok Sayma Ve Saydırma Girişimleri

Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY ittifakı ciddi şekilde hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin tüm egemenliğini yok saymaktadır. Yunanistan Başbakanının 16 Mayıs 2022’de ABD ziyaretinde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını kastederek Biden’a “Kıbrıs Helenizmi 48 yıldır acı çekiyor, bu avcıya son verin” diyerek Kıbrıs’ın resmen Yunanlaştırılması ve Yunanistan’a bağlanmasını talep etmiştir.  İstenen şey açıktır; TÜRKSÜZ BİR KIBRIS, TÜRKİYESİZ BİR DOĞU AKDENİZ!

Esasen Kıbrıs sorunu Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için 1974’de bitmiştir. O günden bugüne bir tek Türk’ün burnu Yunan veya Rum taşı ile kanamamıştır. 1983’te Kıbrıs Türkleri kendi devletlerini kurmuşlardır. Kıbrıs sorunu esasen Kıbrıs’ın tümünü isteyen ve hatta Yunanistan’a bağlamak isteyen Yunan-Rum ikilisi için vardır. Zira onlar kendi topraklarının bir kısmının işgal edildiğini söylemektedirler. O nedenle Türkiye ve Kıbrıs Türkleri kurdukları Devletin yani KKTC’nin arkasında durmalı, KKTC nasıl etkisiz hale getirilir de, anahtarı Rum ve Yunan’a nasıl verilir amaçlı Kıbrıs müzakerelerine devam etmemelidir. KKTC kurulmuş ve Türkler için Kıbrıs sorunu bitmiştir.

ASKERİ GÜÇ KULLANMAYI ÖN GÖRMEYEN 4 ADIMLI ÇÖZÜM STRATEJİSİ 

Rusya-Ukrayna savaşının oluşturduğu konjonktürden istifadeyle Doğu Akdeniz’de KKTC ve Türkiye’nin haklarını gasp eden Yunanistan ve GKRY’nin haksız ve hukuksuz hareketlerine karşılık, oyunun gidişatını değiştirerek Doğu Akdeniz’de dengeleri kendi lehimize çevirebilmemiz için geliştirdiğimiz askeri güç kullanmayı ön görmeyen 4 adımlı çözüm stratejisi şu şekildedir:

  1. Türkiye ve KKTC öncelikle Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları ortak kullanım anlaşması imzalamalı,
  2. Türkiye sismik araştırma ve sondaj gemilerimizi KKTC’ye kiralamalı ve bu gemilere KKTC bayrağı çekilmeli,
  3. KKTC bayraklı gemiler Kıbrıs Adası’nın etrafında, özellikle GKRY’nin sözde ruhsatlandırdığı alanlarda ve hatta GKRY’nin adına faaliyet gösteren gemilerin yanında sismik araştırma ve/veya sondaj yapmaya başlamalıdır.
  4. East Med Projesinin İsrail-GKRY-Yunanistan güzergahı ABD’nin destek vermeyeceğini belirtmesi üzerine çökmüştür. Yeni güzergâh (özellikle Rus-Ukrayna Savaşından sonra) Kıbrıs Adası’nın doğusundan Türkiye üzerinden planlanmaktadır. Bu durum KKTC’nin tanınması için kullanılmalıdır. Bunu biraz daha açacak olursak; bilindiği üzere İsrail doğalgazının güneyden alınıp Kıbrıs Adası’nın doğusundan boru hattıyla Avrupa’ya aktarılması planlanmaktadır. KKTC’nin müstakil devlet olarak tanınması konusunda önemli bir fırsattır. Kazan-Kazan ilkesi ile hareket etmek önemlidir. İlgili boru hattının KKTC eğer Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan ederse Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden geçirilecektir. Bu durumda boru hattının bu MEB içerisinden geçirilmesi için Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca KKTC’den izin alınmak durumu oluşacaktır. Bu durum de facto olarak KKTC’nin tanıtılması anlamına gelir. Bu nedenle KKTC’nin MEB ilan etmesi (ki zaten şimdiye kadar etmesi gerekirdi. Zira eğer Kıbrıs’ta 2 ayrı devlet var diyorsak, KKTC’nin kendi deniz yetki alanını belirleyip ilan etmesi GKRY’nin Kıbırıs’ın tek temsilcisi olmadığının gösterilmesi açısından zaruridir) ve Türkiye’nin boru hattı güzergâhı belirlenirken KKTC MEB’inden geçmesi için ısrarcı olması çok akılcı olacaktır. Aksi takdirde sessiz kalınması veya inisiyatif kullanılmaması durumunda güzergâh için GKRY’den izin talebi söz konusu olacaktır ki, bu da tüm Doğu Akdeniz ve Kıbrıs politikamızın hayati yara alması anlamına gelecektir. Bu önerdiğimiz stratejik hamleler ise kazan-kazan ilkeli bir şah ya da vezir alma hamlesidir.

    Bir Takımada Devleti Olmayan Yunanistan’ın Takımada Devleti Gibi Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge İddiaları

    Türkiye’nin kendisine karşı kurulan tüm planları bozması ve Doğu Akdeniz’deki menfaatlerini garanti altına alması Mavi Vatan Doktrini çerçevesinde münhasır ekonomik bölge ilan etmesinden geçmektedir. MEB ilanı sayesinde Türkiye ile anlaşan kazanır gerçekliğini tüm bölge ülkelerine net bir şekilde göstererek Türkiye’nin deniz ülkesini garanti altına almalı ve Bu sebeple bir an evvel MEB ilan edilmeli. Aynı zamanda ivedilikle sismik araştırma ve sondaj gemilerimiz o sahalara çıkarılmalı. Türkiye her daim diplomatik ve hukuki atakta olmalıdır. Bu nedenle Mavi Vatan haritası temelinde geliştirilecek ilişkilerde Doğu Akdeniz’deki barışın ve enerji güvenliğinin anahtarı olacaktır. Türkiye MEB ilan ederek ve müteakiben Libya ile yaptığımız gibi Mısır, Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye ile MEB anlaşmaları yaparak ortaya konulan ortak kazancı net bir şekilde bölgede ve küresel arenada ortaya dökmelidir. Zira Türkiye’nin MEB ilan etmesi durumunda Mısır, Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye şimdi Yunanistan ve GKRY ile yaptıkları veya onlar tarafından önerilen deniz alanlarına nazaran Türkiye ile anlaşma yapmaları durumunda çok daha fazla deniz alanı kazanacaklarını göreceklerdir. Kaybedenler ise; kendisini bir takımada devleti gibi kul ettirmeye çalışan ve böylece adalarından itibaren paylaşıma esas sınır çizerek haksız deniz alanları talep eden Yunanistan ile, orantılılık ve coğrafyanın üstünlüğü ilkeleri başta olmak üzere deniz hukuku deniz yetki alanları sınırlandırma temel ilkelerini yok sayarak diğer kıyıdaşlarını hile ile gasp eden GKRY olacaktır. Tabiatıyla Türkiye’nin MEB ilanına ve kıyıdaşlarla anlaşmalar yapmasına da Yunanistan ve GKRY ile içimizdeki Yunan ve Rumlar karşı çıkacaklardır.

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow