ULUSLARARASI SAVAŞ HUKUKUNUN SİBER SAVAŞA UYARLANABİLİRLİĞİ VE SİBER SAVAŞ ETİĞİ

May 15, 2023 - 20:03
 0  25
ULUSLARARASI SAVAŞ HUKUKUNUN SİBER SAVAŞA UYARLANABİLİRLİĞİ VE SİBER SAVAŞ ETİĞİ

Uluslararası hukuk ve uluslararası toplum tarafından silahlı çatışmalarda insani dramları ve çatışmadan kaynaklanan acıları azaltmak, sivilleri ve asgari insan hakları standartlarını korumak amacıyla, savaşan tarafların uyması gereken kuralları silahlı çatışma hukuku ve savaş hukuku kapsamında belirlenmiştir. Geleneksel anlamda savaş, bir devletin ya da devletler topluluğunun, isteklerini diğer bir devlete ya da devletler topluluğuna zorla kabul ettirmek amacıyla giriştiği mücadeledir. Silahlı çatışma ise devletler arası silahlı çatışmanın yanı sıra silah kullanan tarafların herhangi bir devlet olmasını gerektirmeyen iç çatışmaları da kapsamaktadır. Silahlı çatışma hukuku, silahlı çatışma ve savaşa ilişkin kuralları, savaş esnasında kullanılması yasak olan silah türlerini ve savaş tekniklerini Lahey sözleşmeleri ile savaş esnasında sivillerin ve savaşamayacak durumdaki askerlerin korunmasına ilişkin insancıl hukuk kurallarını ise Cenevre sözleşmeleri ile düzenlemiştir.

         Yirmi birinci yüzyılın başlarından itibaren hayatın her alanında olduğu gibi savaşlarda da bilişim teknolojileri kullanılmaya başlanmıştır. Coğrafi sınırlar ve zaman kavramlarından bağımsız ve tamamen insan yapımı olan; mimarisinde ve sistem yazılımlarında her türlü değişikliğin yapılabileceği siber alan, yeni suç yöntemlerinin, terör ve saldırı fikirlerinin yayılması ve fiziksel dünyaya yönelik saldırıların gerçekleştirilmesi için de kullanılma potansiyeline sahip bir ortamdır.  Siber alan üzerinden, geleneksel silahlı çatışma ve savaş ile birlikte ya da bağımsız olarak bireyler, terörist gruplar, organize suç örgütleri ya da doğrudan devletler tarafından bireylere, kurumsal yapılara, diğer devletlere yönelik siber saldırılar yapılabilmektedir.

         “Başlangıçta bilgi savaşları (information warfare) olarak adlandırılmakta olan kavram zamanla, enerji santralleri, barajlar, kimyasal tesisler gibi kritik altyapılara yönelik saldırı olasılıklarının artması ile siber savaş olarak kullanılmaya başlanmıştır.”

          Geleneksel savaş yöntemlerine göre çok yeni kavramlar olan siber saldırılar ve siber savaş 2000’li yıllardan itibaren gündeme gelmeye başladığı ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler çok hızlı olduğu için ve bu teknolojilerin savaşta nasıl kullanılabileceği ne tür sonuçlar doğuracağı henüz anlaşılamadığı için silahlı çatışma hukuku ve insancıl hukuk kurallarını kapsayan ve pek çok devletin imzaladığı uluslararası sözleşmelerde siber savaş kavramı yer almamaktadır.  Ancak silahlı çatışma hukukuna ve insancıl hukuka ilişkin kuralların siber alandaki çatışmalara da uygulanabileceğinden hareketle NATO tarafından Tallinn Kılavuzu hazırlattırılmış ve 2013 yılında yayınlanmıştır.  Barış döneminde de siber operasyonların hız kazandığı görüldüğü için yine NATO tarafından, uzmanlar grubuna 2017 yılında Tallinn Kılavuzunun ikinci sürümü hazırlattırılmıştır. Bu makalede devletler arası savaş dönemindeki siber çatışmalar esas alındığı için Tallinn Kılavuzu’nun ilk sürümü esas alınmıştır.

             Geleneksel Savaşa Yönelik Uluslararası Hukuk Kuralları ve TALLİNN KILAVUZU

            Geleneksel savaş ve insancıl hukuk kurallarının siber alan üzerinden gerçekleştirilebilecek siber savaşa uyarlanabilirliği ve Tallinn Kılavuzundaki öneriler, Egemenlik, Savaş Alanı, Savaşçılar ve Siviller, Fiziki Çevrenin Korunması başlıkları altına incelenmiştir.

 

             Egemenlik:

            Uluslararası hukuk kurallarına göre savaş ilanı sadece egemen devletler tarafından yapılabilmektedir. Siber alanda gerçekleştirilecek siber saldırıların devlet desteğinde gerçekleştirilmesi durumunda   düşman devletin vatandaşlarının ölümüne, yaralanmasına ya da fiziki hasara neden olabileceği gibi askeri operasyonları olumsuz yönde etkileyerek de zarar verme yoluyla savaşın başlamasına neden olabilecektir.

            Tallinn Kılavuzunda siber alanda uluslararası hukukun açık bir yargı yetkisi bulunmadığı belirtilmektedir. Siber saldırıların kötü niyetle etki temelli düzenlendiği değerlendirilse bile geleneksel anlamda savaş olarak kabul edilmesini sağlayacak hukuki kurallar bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra uluslararası hukuk, devletler tarafından gerçekleştirilmekte ve uygulanmakta iken, siber alanının devletlerin fiziki sınırlarından ve yargı yetkilerinden bağımsız olması; farklı bireyleri, farklı toplulukları kapsıyor olması da mevcut silahlı çatışma hukuku ve insancıl hukukun bu alana uyarlanmasını zorlaştıran etkenler arasında sayılmaktadır. 

 

             Savaş Alanı:

             Uluslararası hukukta silahlı çatışmaların gerçekleştiği coğrafi olarak sınırları belirlenmiş fiziksel mekân, savaş alanı olarak tanımlanmaktadır. Bu alan savaşılan devletin sınırları içinde kalan kara, deniz, hava ve uzayı kapsamaktadır. Tallinn Kılavuzunda, devletlerin siber faaliyetlerini kendi egemenlik alanlarında sürdürebilecekleri ifadesine yer verilmekte; siber faaliyetlerin başlatıldığı bilgi ve iletişim sistemlerinin coğrafi konumu ve saldırıda bulunulan sistemlerin coğrafi konumları siber savaş için çatışma alanı olarak tanımlanmıştır. Oysa günümüz teknolojik gelişmeleri ile siber alanı devletlerin fiziksel sınırları ile eşleştirmek nerede ise olanaksızdır. Bir devlet sınırları içinde kurulmuş olan veri merkezleri üzerinde başka devletlerin bilgileri tutulabilmekte; bir devlet sınırları içinde kurulmuş olan endüstriyel kontrol sisteminin faaliyetini gerçekleştirmesini sağlayan uygulama yazılımı servis olarak başka bir devletin sunucuları üzerinden çalıştırılabilmektedir. Ya da savaşan devletlerle hiçbir bağlantısı olmayan tarafsız bir devlet içinde yer alan hatta sivillere ait bilgisayarlar kullanılarak siber saldırılar gerçekleştirilebilmektedir.

           Savaşçılar ve Siviller:

          Uluslararası hukuka göre, silahlı çatışmalara katılan bir devletin silahlı kuvvetler mensupları ‘savaşçı’ olarak adlandırılmaktadır. Başlarında astlarından sorumlu bir üstün bulunması, sabit ve uzaktan görülebilen ayırt edici bir işaret taşımaları, silahlarını açıkça taşımaları, harekatlarda savaş kurallarına uymaları gibi koşulları yerine getiren milis kuvvetleri ve gönüllü birlik mensupları da savaşçı statüsü taşımaktadır.  Uluslararası hukukun ilgili protokollerinde tanımlanan savaşçı kategorilerine girmeyen kişiler ise sivil olarak anılmaktadır. Cenevre Sözleşmelerinin ilgili protokolüne göre düşmanlık faaliyetlerine doğrudan katılan siviller, bu statülerini kaybederler. Savaş döneminde sivillerin korunmasına ilişkin IV No’lu Cenevre Sözleşmesinde bulunan kurallardan hareketle savaşmayan herkes, sivil olarak değerlendirilebilmektedir.

            Geleneksel savaş durumunda farklı ülkelerin silahlı kuvvetleri birbirleri ile savaşmaktadır. Siber savaş durumunda ise siber saldırılar, devletlerin kendi bünyesinde yer alan siber savaşçılar tarafından gerçekleştirilebildiği gibi, o devletin vatandaşı olan ya da tarafsız başka bir devletin vatandaşı olan bireysel saldırganlar, organize suç örgütleri, siber teröristler ya da siber casuslar gibi siviller tarafından da gerçekleştirilebilecektir.

“Siber alanda suç, casusluk ve terörizm unsurları birbiriyle koordine olma ve büyük siber ulusları bile tehdit edebilecek sinerjik etkiler yaratma potansiyeline sahiptir.”

            Yüksek maddi gelir elde etmek amacı ile siber suçlular terör örgütleri ile iş birliği yapmaya başlamıştır. Kimi durumlarda da devletler siber suçlularla iş birliği yapmaktadır. Günlük hayatta farklı faaliyetler yürütmekte olan siber suçlular, siber casuslar ya da siber teröristler siber savaş sırasında faaliyetlerini, sadece kendi devletleri için kullanarak değil başka bir ulus devletin hizmetine girerek de sürdürebilirler. Bu şartlar altında, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak siber savaşta yer alan bu sivillerin başlarında onlardan sorumlu bir üst bulunmayabilecek, ayırt edici bir işaretleri bulunmayacak; hangi bilişim teknolojisi ürününü silah olarak kullandıklarını açıklamayacaklardır.

            Tallinn Kılavuzunda, silahlı kuvvetlerin üyesi olan siber savaşçıların silahlı çatışma hukukuna tabi oldukları belirtilmektedir. Yine Tallinn Kılavuzunda, silahlı bir çatışma sırasında siber saldırı faaliyetleri gerçekleştiren kişi çatışma tarafları dışında organize bir grubun üyesi ise bu kişi savaşçı olarak sayılmayacak, dokunulmazlığı bulunmayacak, savaş esiri muamelesi de görmeyecektir. Yine bu kılavuzda, sivil nüfusun ve bireysel sivillerin de siber saldırının konusu olamayacağı belirtilmiş; yasal saldırı hedefi olabilecek kişiler arasında silahlı kuvvetler üyeleri, organize silahlı grup üyeleri, düşmanca faaliyetlerde yer alan siviller ve uluslararası bir silahlı çatışmaya katılanlar sayılmıştır.  Bu tanıma uyan kişilerin siber alan üzerinde tespit edilmesi oldukça zor, kimi durumlarda imkansızdır.

            Lahey Sözleşmelerinde yer alan temel prensiplerden birine göre, askeri gerekçelerle açıklanamayacak şekilde gereksiz acı ve ölüme yol açabilecek silahlar kullanılmamalıdır. Bu prensip ile çatışmalarda gereksiz acı ve ölümlerin yasaklanması, sivillerin ve sivil alanların hedef alınmasının yasaklanması hedeflenmektedir. Ancak siber saldırıların askeri hedefler yerine sivil hedeflere saldırma olasılığının daha yüksek olduğu değerlendirilmektedir.

            Tallinn Kılavuzunda doğası gereği, silahlı kuvvetler ve siviller ayırımı gözetmeyen siber savaş araçlarını ve yöntemlerini kullanmanın ve silahlı çatışma hukukunda belirtilen birtakım nesnelerle ilişkili siber bubi tuzaklarının da kullanılmasının yasak olduğu ifadeleri yer almaktadır. Yine bu kılavuzda devletlerin sahip oldukları, kullandıkları ya da teknolojik araştırmalar yaptıkları siber savaş araçlarının, devletin altında imzasının bulunduğu silahlı çatışma hukuku kurallarına uygun olup olmadığına ve yasaklanıp yasaklanmadığına dikkat etmeleri gerektiği belirtilmektedir. Ancak uygulamada, Suxnet saldırı örneğinde olduğu gibi siber saldırıların silahlı bir saldırı olarak nitelendirilebilmesi için fiziki bir hasarla sonlanması gerektiği için hiçbir hukuki kuralın uygulanmadığı görülmüştür.

             Fiziki Çevrenin Korunması:

            Uluslararası hukuk kuralları içinde fiziki çevrede yaygın, uzun süreli ve ağır hasarlara neden olan ya da olabileceği tahmin edilen savaş yöntemlerinin ya da araçların kullanılmasını yasaklayan bir madde de mevcuttur. Bu kurallara uygun olarak, siber savaş faaliyetlerinin sivillerin, varlıklarının ve doğal çevrenin korunmasına yönelik önlemler de alınmış olmalıdır.

Uluslararası hukuk kuralları arasında, devletlerin saldırıları ile karada, denizde ve havada sivillere ve sivillere ait mallara zarar görmesini yasaklayan maddeler mevcuttur. Bu maddeler siber savaşa uyarlanarak devletlerin siber saldırı araçları ile sivillere ve sivil varlıklara saldırması yasaktır denilebilir. Siber saldırılar, farklı devlet sınırları içinde yer alan sivil bireyler tarafından ya da sivil topluluklar tarafından da gerçekleştirilmiş olabilir ve bunu ayırt etmek ve önlemek günümüz teknolojisi ile şimdilik mümkün değildir.

         ULUSLARARASI HUKUKUN YETERSİZLİĞİ ve Siber Savaş Etiği

              Genellikle uzun zamandır zaten uygulamada olan, geniş kesimler tarafından zımnen kabul edilmiş ve norm halini almış kurallar kullanılarak uluslararası hukuk kuralları belirlenir. Normları inşa eden, konuşlandıran ve mağdur durumdaki uluslar da dahil tüm devletler tarafından kullanılabilecek, herkesin isteyerek uymayı kabul edeceği bir dizi ortak ilke, uluslararası hukuk kuralları olarak kabul edilir. 2000’li yılların başlarında düşük yoğunluklu çatışmanın bir türü olarak devletlerarasında siber uzaydaki propaganda, hackleme, yanlış yönlendirme gibi kötü niyetli eylemleri kapsayan bilgi savaşları şeklinde yaşanmaya başlayan siber saldırılar yeni ve ciddi etik ikilemler olarak algılanmamıştır.

            NATO tarafından hazırlattırılan ve 2013 yılında yayınlanan Tallinn Kılavuzu incelendiğinde, çok uzun yıllardır edinilen deneyimler ışığında oluşturulan uluslararası silahlı çatışma hukuku ve insancıl hukuk kurallarının, geleneksel savaş ve silahlı çatışma faaliyetlerine göre henüz çok yeni bir alan olan siber çatışma ve siber savaş hukukunun oluşturulmasında önemli fikir ayrılıkları yaşandığı; hazırlanması aşamasında NATO üyesi devletler dışında Çin, Rusya Federasyonu gibi pek çok ülke temsilcisinin yer almadığı; çalışma grubunda ahlak felsefecilerinin de yer almadığı görülmektedir. Sonuç olarak Tallinn Kılavuzunun toplumun çoğunluğu tarafından onaylanmadığı, kabul görmediği, benimsenmediği ve tamamen farklı bir ortam olan siber alan için önemli bir başlangıç noktası olmasına rağmen, yetersiz kaldığı ortaya çıkmaktadır. Siber alanda gerçekleştirilmekte olan saldırılara ilişkin kavramsal tanımları yapmak ve hukuki kuralları belirlemek üzere bazı uzmanlar, uluslararası kuruluşlar vb. tarafından son dönemlerde birtakım çalışmalar yapılmakta olmasına rağmen henüz tüm toplumlar tarafından kabul görmüş, üzerinde uluslararası fikir birliği sağlanmış siber savaşla ilgili kavramsal, etik, yasal ve siyasi sorulara cevap verebilecek ilerlemeler kaydedilememiştir.

            Günümüz koşullarında, Tallinn Kılavuzunda hukuki çözüm getirilmeye çalışılsa da bazı örnekleri aşağıda verilen durumlarda siber saldırıların uluslararası silahlı saldırı hukuku ve insancıl hukuk kuralları ile çözülmesinin mümkün olmadığı ve önemli etik sorunlar doğuracağı değerlendirilmektedir.

  • Siber alanının devletlerin fiziki sınırlarından ve yargı yetkilerinden bağımsız olması; farklı bireyleri, farklı toplulukları kapsıyor olması, 
  • Siber alanda uluslararası hukukun açık bir yargı yetkisi bulunmaması, siber saldırıların geleneksel anlamda savaş olarak kabul edilmesini sağlayacak hukuki kuralların bulunmaması,
  • Siber saldırıları gerçekleştiren sivil bireyler ve sivil siber saldırgan gruplarının devletlerin silahlı kuvvetleri ile ayırımının yapılamıyor olması,
  • Fiziki bir hasarla sonlanmayan siber saldırıların silahlı saldırı olarak değerlendirilmemesi ve uygun hukuki kuralların bulunmaması,
  • Devletlerin silahlı kuvvetleri tarafından kullanılan siber alanın sivil alandan ayrı bir alan olmaması, gerçekleştirilen siber saldırıların sivillere de zarar verebilmesi ve bunun tam olarak saptanamaması,
  • Siber saldırıların hangi fiziki ortamdan, kimler tarafından başlatıldığının net olarak belirlenememesi,
  • Siber savaş ortamında kimin kime saldırdığı, hangi silahın kullanıldığı, saldırının ne zaman başlatıldığının net olarak belirlenememesi.

SONUÇ

İlk çağlardan itibaren insanlar, topluluklar ve devletler arasında savaşlar yaşanmaya başlanmıştır. 1900’lü yılların başlarından itibaren de devletler arası silahlı çatışma kurallarını belirlemek üzere bir takım hukuki düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Kara, deniz, hava ve uzayda silahlı çatışma kurallarına ilişkin uluslararası sözleşmeler imzalanmıştır. 2000’li yılların başlarından itibaren siber alan aktif olarak kullanılmaya başlanmış, bireylere, kurumsal yapılara  ve devletlere yönelik siber saldırılar yapılmaya başlanmıştır. Silahlı çatışmalar ile ilgili uluslararası hukuk kuralları siber alana da uyarlanmaya çalışılmış, NATO tarafından bu konuda Tallinn Kılavuzu hazırlattırılmıştır. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler ve savaş alanına yansıması çok hızlı olduğu için silahlı çatışma ve insancıl hukuk alanında hukuki kuralların belirlenmesi ve tüm devletler tarafından kabulünün sağlanması bu hıza yetişememektedir. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi siber alanda da hukuk kurallarındaki boşluğu doldurmak ve gelecekte çoğunluğun  iyiliğine yönelik uygun kuralları belirlemek üzere tüm dünyada siber savaş etiği üzerinde dikkatlice düşünülmeli ve tüm olasılıklar gündeme getirilmelidir.

 

 

KAYNAKÇA

Dipert, R.R.(2016), Distinctive Ethical Issues of Cyberwarfare, Ed. Fritz ALLHoFF, Adam Henschke, Bradley Jay Strawser, Binary Bullets The Ethics of Cyberwarfare,

Encyclopedia of Cyber Warfare,(2017),  Ed. Paul J. Springer, ABC-CLIO.

Hukuk Ansiklopedisi,(2022), Silahlı Çatışma ve Savaş Hukuku, hukukbook.com/silahli-catisma-ve-savas-hukuku/

Lucas G.R.,(2016), Emerging Norms for Cyberwarfare,Ed. Fritz ALLHoFF, Adam Henschke, Bradley Jay Strawser, Binary Bullets The Ethics of Cyberwarfare,

NATO CCD COE,(2013), Tallinn Manual On The International Law Applicable To Cyber Warfare, Ed. Michael N. Schmitt, Cambridge University Press 2013.

NATO CCD COE,(2017), Tallinn Manual 2.0 On The International Law Applicable To Cyber Operations, Ed. Michael N. Schmitt, Liis Vihul, Cambridge University Press 2017.

SambulakN.M.,(2020), Myths and Realities of CyberWarfare, Praeger.,

Şafak, E.,(2020), Uluslararası Hukuk Bağlamında Siber Savaş ve Savaş Hukuku Kurallarının Siber Savaşa Uygulanabilirliği Meselesi,4 Aralık 2020   https://tasam.orgHata! Köprü başvurusu geçerli değil.

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Prof. Dr. Nesrin Çobanoğlu Kimdir İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. “Kamu yönetimi uzmanı” ve “Tıp Tarihi, Deontoloji ve Tıbbi Etik” alanlarında PhD (doktor) unvanlarını almıştır. Başkent Üniversitesi’nde Tıp Tarihi ve Tıbbi Etik ABD’nın kurucusudur. Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD kurucusu ve ABD başkanı olarak görev yapmaktadır. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (Siyasal Bilgiler Fakültesinde) “Çevre Etiği” ile “Biyoetik ve Biyopolitikalar” doktora dersleri vermektedir. Böylece, bilimsel kariyerini iki alanda da sürdürmektedir. Gazi Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü yapmıştır. Çok sayıda ulusal, uluslararası yayınları ve kitapları vardır. Ulusal ve uluslararası birçok bilimsel kurumun Etik kurullarında görev üstlenmiştir. UN, WHO, UNESCO ve EU(fp6) toplantılarında Türkiye’yi temsilen davet edilmiştir. Türk Tabipler Birliği’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği ve Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyeliği (Genel Sekreter) yapmıştır. Türk Tabipler Birliği, Biopolitics International Organisation (BIOS), BPW (Business and Professional Woman), Sosyoloji Derneği, AIDS ile Savaşım Derneği, Hacettepe AIDS Tedavi Merkezi (HATAM), Kamu Yönetimi Uzmanları Derneği, Türkiye Felsefe Kurumu, Biyoetik Derneği, International Association for Education in Ethics (IAEE), Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği üyesidir. UTSW (Dallas) Tıp Fakültesi, Biyoinformatik bölümünde, Algoritmik Terapötik Onkoloji alanında Çobanoğlu Lab. kuran Dr Murat Can Çobanoğlu’nun annesidir.