TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİNİN OTONOMLAŞMA İMKANI VE TÜRKİYE’NİN SİBER VATAN ANLAYIŞI

Yapay zekâ çağı olarak nitelendirilen günümüz dünyasında, teknoloji şirketlerinin uluslararası
arenada yeni bir güç unsuru olarak öne çıkmaya başladığı bir gerçektir. Geleceğin dünyasını
ve yaşamımızı şekillendirmesi beklenen makine ve otonom araçların; sağlıktan ulaşıma,
eğitimden haberleşmeye ve daha birçok alanda pozitif etkileri görülmektedir. Öte yandan
yapay zekanın ulaşabileceği sınırlar ve teknoloji şirketlerinin artan gücü hem toplumsal
anlamda hem de uluslararası düzen bağlamında sarsıcı sonuçlara neden olabilir. Özellikle
bugün hayatımızı kolaylaştıran yapay zekâ, robotlar, otonom araçlar ve makine öğreniminin
ilerleyen dönemde bir takım güvenlik sorunlarına yol açma riski, teknoloji-insan ilişkileri
bağlamında en büyük tartışmalardan biridir.
Son dönemde özellikle Big Tech temelinde öne çıkan tartışmaların odaklandığı bir diğer
nokta ise uluslararası ilişkiler ve güvenlik olmaya başlamıştır. Bu tartışmaların ilki büyük
güçler arasındaki mücadelede ortaya çıkabilecek yeni bir Soğuk Savaş olasılığının teknolojik
rekabete dayalı olacağı iddiasıdır. Özellikle Çin’in ve diğer bazı aktörlerin teknolojik
kapasitelerini her geçen gün artırması ve ABD’nin 2014 sonrasında ilan ettiği Üçüncü
Dengeleme Stratejisi, bize teknoloji rekabeti konusunda önemli ipuçları vermektedir. Üçüncü
Dengeleme Stratejisi, Çin ve Rusya’yı gelecekteki rekabet ortamında nasıl dengeleyeceği
sorusuna teknolojik alandaki üstünlüğü koruma yanıtını vermektedir.
Rand Corporation tarafından yayınlanan “A History of the Third Offset, 2014–2018” başlıklı
çalışmaya göre ABD, rakiplerinin manevra alanını sınırlandıracak teknolojilere yatırım
yapmayı ve A2/AD stratejisini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Bunun en önemli adımı ise
inovasyon alanına yapılacak yatırımların artırılması olarak belirlenmiştir. ABD’li politika
yapıcılara göre; yeni dönemde güç dengelerini ve uluslararası sistemin yapısını
şekillendirebilecek veya “oyun değiştirici” olabilecek unsur inovasyon ve teknoloji
temelindeki gelişmelerdir. Benzer bir varsayımın Rusya, Çin, Avrupa Birliği ve diğer büyük
ve orta büyüklükteki güçler için de geçerli olduğu ve aktörlerin yeni düzen bağlamında
inovasyon ve teknolojik alandaki yatırımlarını artırdığı gözlemlenmektedir.
Özerklik ile Alternatif Aktör Olma Denkleminde Teknoloji Şirketleri
üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer nokta ise özellikle veri güvenliği, yapay zekanın
avantaj ve dezavantajları, ulusal bilgi güvenliği bağlamında büyük teknoloji şirketlerinin artan
etkisidir. Özellikle Amazon, Apple, Facebook, Google, Twitter, Alibaba, Tencent gibi
Amerika ve Çin merkezli teknoloji şirketlerinin küreselleşen dünyamızda oynadıkları roller
dikkat çekicidir. Kimlik, kültür, dil, coğrafya fark etmeksizin birçok ülkeden insanlar için bir
çekim merkezine dönüşen teknoloji şirketleri, küresel düzen içerisinde de güçlenmektedir.
“The Technopolar Moment” başlıklı makalesinde bu konuya işaret eden Ian Bremmer,
şirketlerin devletlerin egemenliğinde bulunan alanlarda kontrolü ele geçirmeye ve jeopolitik
düzlemde devletlerle rekabet edebilir bir noktaya geldiğini iddia etmektedir. Teknoloji
şirketlerinin artan kapasitelerine bağlı olarak bir “dijital ortam” inşa ettiklerine dikkate çeken
Bremmer, şirketlerin giderek devlet egemenliğinden ayrıksı bir güce kavuştuklarını öne sürer.
Geçmişten bugüne silah ve petrol şirketlerinin lobi faaliyetleri bağlamında karar verici
aktörlerin ve politika yapımcılarının kararlarını etkileyebildiği genel kabul görmektedir.
Günümüzde de öne çıkan şirketlerin başında gelen askeri teknoloji şirketleri, karar süreçlerine
doğrudan veya dolaylı olarak etki etmekte veya devletleri yönlendirebilmektedir. Öte yandan
bugün dünyanın en büyük teknolojileri listesinde yer alan Amazon, Microsoft, Apple,
Alibaba, Samsung, Facebook, SpaceX, Tesla gibi şirketlerin de benzer şekilde karar verme
süreçlerine etkisi artmaktadır. Öte yandan bulundukları ülkelerin yasalarına uygun şekilde
kurulan şirketler küreselleştikçe, hukuksal ve teknolojik özerklik kazandıkları, dünyanın farklı
noktalarına erişim imkanlarının artmasıyla birlikte jeopolitiği de dönüştürdükleri iddia
edilmektedir. Örneğin, sahip oldukları kapasite ile farklı ülke vatandaşlarının verilerine ulaşan
ve bunları elinde tutabilen şirketlerin, söz konusu verileri ülkelerle paylaşma noktasında veya
veri güvenliğini sağlama noktasında devletlerle ters düştüğü görülmektedir. Benzer şekilde
söz konusu verilere erişimleri, devletler açısından güvenlik zafiyeti oluşturabilmektedir.
Dijital platformların, sunucuların, algoritmaların ve diğer internet merkezli araçların devletler
karşısında bir güç unsuruna dönüştüğü bir ortamda, şirketlerin devlet egemenliğine meydan
okuma veya edindikleri güçle bir tür dijital egemenlik sahası inşa edebilecek kapasiteye
ulaşabilecekleri değerlendirilmektedir.
Uluslararası Politika, Yapay Zekâ ve Teknoloji
Son yıllarda akademik çevrelerin önemli tartışmalarından biri haline gelen teknoloji
şirketlerinin artan rolü, temelde devletlerin uluslararası sistemin en önemli aktörü olduğu
iddialarına eleştirel yaklaşanların dikkat çektiği konular arasında yer almaktadır. Devlet
merkezli uluslararası düzeni eleştirenlere göre ulus aşırı şirketler, uluslararası örgütler, suç
örgütleri vb. oluşumlar da giderek belirleyici olmaya başlamıştır. Nitekim 2000’li yıllardan
itibaren devlet dışı unsurların, şirketlerin ve örgütlerin sistemi etkileme, dolayısıyla devlet
otoritelerine meydan okuma kapasitelerinin artığı görülmüştür.
Bu dönüşüm realist isimlerin de devlet dışı aktörleri okuma biçimini etkilemiştir. Örneğin
Walt, her ne kadar Bremmer’in teknoloji şirketlerin küresel düzeni şekillendireceği iddiasına
karşı çıksa da şirketlerin artan etkisini kabul etmektedir. Walt, dijital alanın, fiziksel alandan
farkına dikkati çekerek, Big Tech’in küresel düzeni şekillendirmeyeceğini savunmaktadır.
Walt’a göre teknoloji şirketleri kendilerini fiziksel alandan ayıramadıkları gibi, alternatif bir
egemenlik iddiası da gerçekçi olmayacaktır. Walt, şirketlerin devletlere alternatif olmaktan
ziyade, devletlere tabii olmak zorunda olduklarını ifade eder. Yine de Walt, hükümetlerin
teknoloji şirketleri üzerindeki otoritesinin giderek zayıfladığını kabul etmektedir. Devletlerin,
dijital alanı sınırlandırma girişimlerinin veya şirketlere baskı yapmasının şirketleri
engelleyemeyeceğini, sadece teknolojik özerkliği sınırlandırabileceğini ifade etmektedir.
Bu tartışmalara farklı bir boyut kazandıran bir diğer çalışma ise Henry Kissinger ve Eric
Schmidt tarafından yazılan “The Age of AI and Our Human Future” başlıklı çalışmadır.
Yapay zekanın ve makinelerin insan yaşamını güçlü bir şekilde etkileyeceğini ifade eden
Kissinger ve Schmidt, yapay zekanın aynı zamanda uluslararası politikayı, askeri ve siyasi
stratejileri değiştireceğini ifade etmektedir. Nihayetinde bugün Türkiye’nin SİHA
teknolojisinin sahadaki başarılı sonuçları ve savaşların sonucunu belirlemede kuvvet çarpanı
olması, otonom araçların askeri stratejileri dönüştürme potansiyeline önemli bir örnek olarak
öne çıkmaktadır.
Josph S. Nye ise “Our AI Odyssey” başlıklı makalesinde yapay zekanın özellikle büyük
güçler arasında yarattığı rekabet nedeniyle küresel güç dengesini de etkilediğini ifade
etmektedir. Nye, yapay zekanın küresel alanda çatışmaları daha öngörülmez kılacağını ve
dijital alanda yaşanan bu gelişmelerin devletleri yakından ilgilendirecek bir tartışmaya
dönüşeceğini ifade etmektedir. Teknoloji firmalarının ulaştıkları kabiliyetler, fiziksel alanın
ötesinde dijital bir alanda tahakküm kurmaları ve devletlerin belirlemiş olduğu kuralların
dışına çıkabilmeleri riskli alanlar olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye ve Siber Vatan
Yapay zekâ ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler birçok ülkeyi olduğu gibi Türkiye’yi de
yakından ilgilendirmektedir. Milli teknoloji hamlesi çerçevesinde inovasyon ve teknoloji
alanında yatırımlarını artıran Türkiye’nin dijital çağın gerçekleriyle uygun bir tasarıma
ihtiyacı bulunmaktadır. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deklare ettiği
“Vatan savunmasını dijital dünyada siber vatanı içine alacak şekilde genişletme” düşüncesi
hem teknolojik alt yapının güçlendirilmesi hem de dijital çağ ile uyumluluk anlamında
önemlidir. Nitekim günümüzde Cumhurbaşkanlığı’na bağlı kuruluşlar, Savunma Sanayii
Başkanlığı, Dijital Dönüşüm Ofisi, Sanayii ve Teknoloji Bakanlığı ile savunma
şirketlerimizin faaliyetleri ülkemizin teknoloji noktasında ilerleme kaydetmesini sağlamıştır.
Savunma sanayii alanında yerlileşme oranının artması, veri güvenliği, siber altyapının
güçlendirilmesi, yapay zekâ ve otonom araçlara yapılan yatırımlar, Türkiye’nin uluslararası
alanda teknoloji merkezli rekabete hazırlıklı olması için güçlü işaretler barındırmaktadır. Bu
bağlamda Dijital Dönüşüm Ofisi tarafından yayınlanan “Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi 2021-
2025” planı yapay zekâ ekosisteminin güçlendirilmesi noktasında önemli adımları
barındırmaktadır. Ülkemizin ihtiyaçları ile uyumlu amaç ve tedbirleri barındıran plan, nitelikli
ve sürdürülebilir bir çerçevenin oluşturulmasına önemli bir katkı sağlamaktadır. Örneğin
yapay zekanın GSYH’ya katkısının %5’e çıkartılması, bu alanda istihdam edilmesi planlanan
donanımlı insan gücünün artırılması ve Türkiye’nin yapay zekâ endeksinde ilk 20 ülke arasına
girmesi önemli hedefler olarak belirlenmiştir. Savunma sanayii şirketlerimizin kapasite ve
kabiliyetlerini artırması, askeri teknoloji alanında güçlü bir altyapının oluşturulması da
ülkemizin yeni nesil tehditlerle mücadele sürecini pozitif etkileyecektir.
Benzer şekilde ülkemizin teknoloji üretim merkezlerini güçlendirmesi, geleceğin teknolojik
rekabetine hazırlanması noktasında bazı kurum ve programların da ciddi katkısı olacaktır. Bu
çerçevede firmaları buluşturan ve güçlü bir ağın şekillenmesine katkı sunan Bilişim Vadisi,
Saha Expo, Siber Güvenlik Kümelenmesi, TEKNOFEST gibi merkezler, fuar ve festivaller ile
üniversitelerimizin çalışmaları orta ve uzun vadede yeni fırsat ve imkanların oluşmasına
büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu çalışma ve programların sürdürülebilir hale gelmesi için bir
doktrine dönüşmesi şarttır.
Diğer taraftan dijital çağ ile birlikte fiziki sınırların etkinliğini yitirmeye başlaması,
konvansiyonel tehditlerin yanı sıra dijital merkezli tehditlerin etkisini de artırmaktadır.
Nitekim fiziki sınırlar dahilinde hesaplanabilir tehdit ve riskleri barındıran güvenlik
sorunlarının daha çok dijital alana kaymasına neden olmaktadır. Bugün teknolojideki
gelişmelerin etkilediği bir diğer unsur da uzay merkezli rekabettir. Kara, deniz ve hava
sınırlarının ötesinde uzay merkezli güvenlik sorunları dijital ortamla birlikte ele alındığında
çok katmanlı yeni bir güvenlik konseptine olan ihtiyaçlar da artmaktadır. Bu anlamda Türkiye
Uzay Ajansı’nın kurulması, ülkemizin uzay, havacılık ve teknoloji alanındaki amaç ve
hedeflerinin belirlenmesi açısından önemli bir adımdır. Ülkemizin teknoloji ve dijital
alanlarda faaliyet yürüten kurum ve kuruluşlarının güçlendirilmesi ve ulusal eylem planına
dönüştürülmesi büyük önem arz etmektedir. Bu noktada Siber Vatan kavramı çerçevesinde
inşa edilecek bir doktrinin Türkiye’nin dijital çağda hazırlıklı olmasına katkı sağlayacaktır.
Türkiye’nin en önemli önceliği teknik altyapısını güçlendirmek ve kabiliyetlerini artırmak
olmalıdır. İkinci nokta ise ulusal bilgi güvenliğinin korunması, siber saldırılara karşı
önlemlerin artırılması ve vatandaşlarımızın verilerini elinde bulunduran yabancı teknoloji
şirketlerinin konumu ile ilgilidir. Türkiye’nin teknoloji alanında henüz kendi markalarını
geliştirememiş olması ve bu alanda sürdürülebilir bir politikanın geliştirilememiş olması
riskleri artırmaktadır. Örneğin yerli sosyal medya uygulamalarının geliştirilmesi ve hem
ulusal ölçekte hem de küresel ölçekte rekabet edebilir bir noktaya gelmesi büyük önem arz
etmektedir. Üçüncü nokta ise ülkemizin inovasyon ve yazılım başta olmak üzere etkin bir
altyapıyı kurmasıdır. Bunun için hem devlet kurumlarının hem de özel şirketlerin iş birliğini
artırması, donanımlı insan gücünün sayıca artırılması, yazılım ve robotik alanları kapsayan
eğitimlerin ilk okul çağından itibaren uygulanması da önemlidir.
Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir diğer unsur da teknoloji şirketleri ile devlet ilişkileri
bağlamındadır. Yukarıda belirtildiği gibi teknoloji şirketlerinin kapasitelerini artırması ile
birlikte giderek özerk hareket edebildikleri gözlemlenmekte ve devlet otoritesini sınırlandırma
imkanları ortaya çıkabilmektedir. Bu durum Türkiye’nin teknoloji şirketleri ile ilişkisini
rasyonel bir zemin üzerine inşa etmesini gerekli kılmaktadır.
Sonuç Yerine
Her geçen gün, yaşamlarımızda etkileri hissedilir derecede artan teknolojinin kazanımları ve
olumlu yönlerinin yanı sıra orta ve uzun vadede ne tür riskleri beraberinde getirebileceği
önemli bir tartışma konusudur. Algoritmalar ve sunucular üzerinden elde ettikleri verilerle
tercihlerimizi, gitmek isteyebileceğimiz yerleri, ilişkilerimizi, politik düşüncelerimizi
algılayabilen ve bizi yönlendirme imkanına erişen dijital platformların geleceğimizi
etkileyebileceği ifade edilmektedir. Nihayetinde, uluslararası alanda öne çıkan görüşe göre,
teknoloji şirketlerinin artan gücü, belli alanlarda özerk hareket etmelerine, politik süreçlere
etki etmelerine ve hatta devletlerden ayrışmalarına zemin hazırlamaktadır. Özellikle teknoloji
şirketlerinin, yapay zekanın ve diğer otonom araçların, uluslararası politikayı ve küresel
düzeni şekillendirebilmesi artık uzak bir ihtimal olarak görülmemektedir. Bir diğer tartışma
alanı ise şirketlerin artan güçlerine paralel olarak fiziki alanın ötesinde bir “dijital ortam” inşa
etmeleridir. Bu dijital ortam üzerinden sağladıkları egemenlik de onları devletlere karşı güçlü
kılabilmektedir. Her ne kadar realist isimler teknolojinin düzeni değiştirme imkanını gerçekçi
bulmasa da teknoloji şirketlerinin devletleri sınırlandırma imkanını kabul etmektedir.
Teknoloji şirketlerinin artan gücü, giderek güçlenen dijital ortam ve bu ortamın ortaya
çıkardığı siber güvenlik sorunları, ülkelerin bu çağın koşullarıyla uyumlu bir kapasiteye
ulaşımını zorunlu kılmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin siber vatan kapsamında dijital çağın
beraberinde getirdiği imkanları doğru kullanması ve risklere karşı altyapısını güçlendirmesi
önem arz etmektedir. Milli teknoloji hamlesi çerçevesinde hayata geçen projeler ülkemizin
geleceği için sürdürülebilir bir doktrinin inşası için de güçlü işaretler vermektedir. Yapay
zeka, inovasyon, donanımlı insan gücünün artırılması, dijital markaların geliştirilmesi ve
güçlendirilmesi, siber altyapının güçlendirilmesi Türkiye’nin teknolojik rekabet ortamında
öncü aktörler arasına dahil olmasını kolaylaştıracaktır.
What's Your Reaction?






