KÜLTÜREL İSTİHBARAT ve AFGANİSTAN ÖRNEĞİ

Türkiye ve bölge açısından giderek daha da önem kazanmaya başlayan Afganistan’da, yoğun haldeki feodal yapının dezavantajları olduğu gibi avantajlarından da bahsetmek mümkün görünmektedir. Tam da bu noktada devreye, kültürel istihbarat girmektedir. Kültürel istihbaratın tanımı, kavramsallaşma süreci, nasıl ve nerede kullanıldığı veya kullanılabileceğine dair sorulara bir nebze de olsa cevap bulabilmek adına bu çalışma kaleme alınmıştır.
1.”Kültürel İstihbarat”ın Kavramsal Çerçevesi: İstihbarat kavramının farklı şekilde yorumlanmasının ve tanımlanmasının altında yatan en önemli sebeplerden birisi de hiç kuşkusuz Doğu ile Batı’nın düşünsel dünyasının ve kültürel kodlarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Genel itibariyle doğulu olarak nitelendirilen ve Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı, “Asyai” milletler: İstihbarat kavramını, haber alma, bilgi şeklinde yorumlamaktadır.
Arapça’da geçen “istihbar” kelimesi haber alma manasına gelmekte olup, muhbir kelimesi ise haber veren şahsın tanımlanması amacıyla kullanılan bir sıfattır. Buna rağmen Batı’daki akademik camia istihbarat kavramını çok daha derinlemesine ve kapsamlı olarak ele almaktadır. İstihbarat kavramı İngilizce’de “İntelligence” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım diğer tanımlardan farklı olmak suretiyle; akıl, zeka, haber ve bilgi” kavramlarının tümünden teşekkül eden bir tanımlama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla beraber kavramsal ve kuramsal çerçeve açısından akıl karıştırıcı olan veya daha karmaşık bir hal alan durumdan sıyrılabilmek adına istihbaratın oluşmasına dair yaşanan süreç “İstihbarat Çarkı” (MİT, 2002) adı verilen teknik tasnif yardımıyla pratiğe dökülerek işlevsellik kazandırıldığı görülmektedir. Nitekim, istihbarat “malümatın toplanması, karşılaştırılması, değerlendirilmesi, analizi, birleştirilmesi ve yorumlanması sürecinin sonunda ortaya çıkan üründür.” (Özdağ, 2020) T.W. Procyshy’ne göre ise; istihbarat, insan düşüncesinin mantıksal ilerlemesinin ve çözümlenmesinin nihai ürünü şeklinde tanımlanmaktadır. (Procyshyn, 1998) Bu tanım, genel itibariyle daha kapsayıcı ve istihbaratın oluşmasındaki bilişsel süreçleri en net şekilde özetlediğinden dolayı ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla, istihbaratın tanımlanmasıyla ilgili farklı tanımlamalara dair eleştirel yaklaşımlar da mevcut olmakla beraber, literatürde henüz kuramsal ve teorik çerçevesi netleşmemiş olan “Kültürel İstihbarat” kavramını açıklayabilmek adına, kapsayıcı olduğu için Procyshy’in tanımından hareket edilmesinin daha doğru olacağı görülmektedir. Dünya, insanlar tarafından yönetilen ve üzerinde hüküm verilen bir mekan olduğuna göre istihbarat kavramı ; insanın ve insanın yarattığı her metadan farklı bir bilgi edilebileceğinden, hem deneyimlerin sistematize edildiği hem de verili koşullar gözetilmek suretiyle geleceğe dönük çıkarımlarda bulunulması şeklinde de yorumlanabilir. Nitekim, Breakspear’a göre; istihbarat yaşanmakta olan vakıaları incelemekle birlikte ileriye dönük bir öngörü yahut savı ileri sürmeyi hedeflemektedir. (Breakspear, 2013) İstihbarata, geleceğe yönelik çıkarımlarda bulunmak, yapılan analizler neticesinde ileriye dönük birtakım varsayımları, olasılıkları da gündeme getirmesi gibi misyonlar yüklenilmesi sebebiyle tabii olarak: Bireylerin davranış profillerinin çıkarılmasından toplumun sosyokültürel yapısına dair birçok etmenin incelenmesi bir zorunluluk haline dönüşmektedir. Bu muhaveceden hareket eden Duyvesteyn’e göre ise; olası risk ve tehditlerin saptanması ile doğabilecek fırsatların tespit edilmesi (Duyvesteyn, 2011) açısından, kültürel faktörler toplumsal açıdan en önemli göstergelerden birisi olarak nitelenmektedir. Bir ülkede hangi kültürel çevrenin, devletler açısından daha riskli olduğunun öngörülebilmesi ile hangi alt-kültür grubunun olası bir vakıa karşısında takınacakları tutumun ülke güvenliğini olumlu veya olumsuz etkileme kabiliyetlerinin ortaya konulması hedeflenmektedir. Dolayısıyla, elinde daha nitelikli istihbarat bulunan ülkelerin yönetici sınıfının hata payının bu yolla düşürülmesi (Salmonı & Holmes-Eber, 2008) öncelenmektedir. Eldeki veriler, analizler, istihbarat devletleri yöneten bürokratların karar almasını hem kolaylaştırma da hem de hatalı bir karar almalarının önlenebilmesi (Bulut, 2017)hususunda ön plana çıkmaktadır. Akademik camiada farklı yaklaşımlar ve tanımlamalar söz konusu olsa da, ülke güvenliği kapsamında tarif edilen istihbarat tanımlamalarının daha gerçekçi oldukları aşikardır. Direkt olarak ifade etmek gerekirse: “Kültürel istihbarat, muhtemel bir harekât bölgesine gerçekleştirilecek harekat öncesinde veya harekat esnasında, o bölgede bulunan kültürün tanınması ve anlaşılması maksadıyla toplanan kültürel bilginin tasnif edilmesi, değerlendirilmesi ve analiz edilmesi neticesinde elde edilen bir üründür.” (Özer, 2015a:67) “Kültürel İstihbarat” kavramı genellikle: Bir devleti yönetme iradesine sahip olan yönetici ve bürokratların gelmiş olduğu alt kültürün etkisiyle karar alıp almadıklarını veya içerisinde bulundukları sosyo-kültürel ortamının, verdikleri kararı ne yönde etkilediğine dair çıkarımlarda bulunulmasını öngörmektedir. Bununla birlikte, kültürel istihbaratı sağlayacak verilerin bilgiye dönüşmesi ve istihbarat haline getirilmesi hayati derecede önem kazanmaktadır. Sahadan gelen verilerin işlenmesi ortaya çıkan bilginin istihbarata dönüşmesi aşamasında analistin, analizi gerçekleştirirken kendi alt kültüründen etkilenip etkilenmediği yahut ideolojik saiklerle hareket edip etmediği, kültürel istihbarat açısından hazırlanan bir raporun bilimselliği tartışmalıdır. Doğru verilerin yanlış analiz edilmesi, operasyonel unsurların harekat imkan ve kabiliyetini sınırlandıran, yumuşak güç kullanılmak suretiyle elde edilen kazanımları riske atan bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürel İstihbarat kavramı, bazı araştırmacılara göre ise, direkt olarak bireylerin aidiyet hissettikleri alt-kültüre ait değer ve sembollerden (Jung, 2020) oluşmaktadır. Bu bakış açısına göre; alt-kültüre ait değer ve sembollerin korunması ve toplumun üzerindeki tetikleyici güçler detaylıca ortaya konulmalıdır. Örnek verilecek olursa; Şii dünyası için kutsal bir öneme haiz olan, Necefteki Hz. Ali türbesi etrafında günlerce, işgalci ABD askerleri ve teslimiyetçi Irak polisleri ile Mukteda Es-Sadr’ın lideri olduğu Mehdi Orduları arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştır. (Çökenoğlu, 2018) Kültürel istihabarat açısından değerlendirilecek olursa; Şiiler tarafından kutsaliyeti tartışmasız olan Hz Ali Türbesinin ABD askerleri tarafından zapturapt altına alınma girişimine karşı Necefteki Şiiler ortak bir direniş sergilemek suretiyle kendi inançları açısından çok kıymetli gördükleri İmam Ali türbesini canları pahasına savunmuşlardır. Dolayısıyla, bir toplumun sosyo-kültürel yapısını ve alt kimlikleri üzerinden sergilemiş oldukları davranış biçimlerini ortaya çıkan motivasyonun (Kurt, 2019) etkisini ve boyutlarını kavrayamayan ülkeler, hedef aldıkları ülkelerdeki manevi değere sahip eserlere saldırdığında beklentilerini aşan bir dirençle karşılaştıkları anlaşılmaktadır. Bu da, bahsolunan ülkelerin harekat yapacağı alandaki, kültürel özelliklere ve toplumsal infiale sebebiyet verebilecek nitelikteki hatalara karşı, kültürel istihbarat açısından yeterince doğru tahliller yapılmadığını göstermektedir. Çünkü, yekpare olmayan Şii milisler, kendileri açısından kutsal değere sahip olan bir kültürel varlığın işgal altına alınmaması adına kendi aralarındaki birtakım ihtilafları bir kenara bırakarak işgalci ABD ordusuna karşı direnişe geçmelerini sağlamıştır. Kültürel istihbarat kavramı açısından diğer bir bakış açısı ise; yapı olması gerekenin insanlarla pozitif ilişkiler kurarak onları etki altına almak suretiyle kalplerini kazanmaktır. (Nye, 2017) Buradaki asıl amaç ise, insanları ve onların değerlerine ilişkin sözlü yahut fiziki hiçbir müdahalede bulunmaksızın, tamamıyla karşı tarafı kontrol almak amacıyla iyi ilişkiler kurmak üzerine kurgulanmıştır. Böylelikle, kültürel kodları (Lavenda & Schultz, 2019) analiz edilen toplumun nelere tepki verip nelere vermeyeceğinin bilinerek o cihetle askeri operasyonların icra edilmesinin daha doğru bir yöntem olacağı düşünülmektedir. Askeri anlamda faaliyet yürütülen bölge yahut alanda karşılaşılabilecek sorunların en aza indirgenmesi sağlanarak başarı oranının arttırılması ve askeri açıdan maliyetlerin azaltılması hedeflenmektedir.
2.Afganistan’a Kısa Bir Bakış: Afganistan tarihi incelendiğinde, çok katmanlı ve çok kültürlülüğün görüldüğü bir ülke portresi çizmektedir. Afganistan sadece, çok kültürlü yapısıyla ve tarihi dokusuyla değil aynı zamanda coğrafi özellikleriyle birlikte Jeo-Stratejik değeriyle de oldukça önem kazanmıştır. ABD’nin Merkez Haber Alma teşkilatı (CIA) 2017 yılına değin düzenli olarak Afganistan’a dair veri güncellemeleri yaparken 2017 sonrasında ise kendi web sitelerinde net, kaynak olarak kullanılabilecek nitelikte bir çalışma bulunmamaktadır. Bununla beraber, aşağıda belirtilen veriler geçmiş yıllarda CIA’nın kendi web sitesinde bir bölümünü yayınlamış olduğu bilgilerden oluşmaktadır. “Güney Asya’da yer alan ve 34 eyaletten oluşan Afganistan, 652.230 km2 yüzölçüme sahip büyük bir ülkedir. Ülkenin komşuları; Pakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Çin, Pakistan ve İran’dır. Eylül 2013 verilerine göre ülke nüfusu 31.108.077’dir. Afganistan’da resmi dil olarak, Afgan Farsçası (Darice, % 50) ile Peştunca (% 35) kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Özbek ve Türkmenlerin kullandığı Türkçe kökenli dil (%11) ile % 4 oranında yaklaşık 30 küçük dil bulunmaktadır.” (The World Factbook, 2013:87) Afganistan’ın çok katmanlı ve çok kültürlü yapısı, terörize olmaya müsait, karmaşık yapıdaki ilişkilerin daha derin kriz ve çözümsüzlüğe sürüklenmesine neden olduğu gözlemlenmektedir. Afganistan içerisindeki, farklı inanç grupları, mezhepler ve tarikatlarında hiç şüphesiz bu kaos ortamına sebebiyet veren unsurlardan birisi olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Geri kalmış, sömürülen toplumlarda milli bilincin bir bağımsızlık hüviyetine dönüşememesinde, Ortaçağ kalıntısı birtakım feodal ilişkilerin devam etmesinin payı olduğu da açıktır. Afganistan özelinde esas belirleyici gücün, yerli halk olarak tabir edilen “Peştun”larda olduğu bilinmektedir. Nüfusun hemen hemen yarısını oluşturan Peştunlar, tamamı sünni müslümanlardan oluşan bir kavim hüviyetinde olmakla beraber kendi içlerinde yaklaşık olarak altmış kabileden teşekkül etmektedir. (Akkurt, 2005) Bununla beraber, ülke içerisindeki başat güç odakları dikkate alındığında Peştunlar içerisinde Derani’ler ve Golazai’lerin ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. Bu iki başat güç arasındaki mücadelede ise, dini ve mezhepsel saiklerden çok farklı siyasal konumlanmaların etkili olduğu görülmektedir. (Yegin, 2015) Ülke içerisinde diğer bir güç odağı ise kuşkusuz Hazaralar’dır. Hazaralar, toplam nüfusun yaklaşık olarak dörtte birine tekabül etmektedir. Ancak, Hazaraları ülke ve bölge açısından esas olarak önemli kılan nokta ise, hakim mezhepsel yapının aksine “Şii” mezhebine mensup olmalarından kaynaklanmaktadır. (Farzam, 2020) Hazaraların, ABD’li kaynaklara göre, %9- 11 dolaylarında bir nüfusa sahip olduğu belirtilmektedir. (Toplu, 2020) Ancak, Afganistan ve İran üzerine çalışmalar yapan pek çok akademisyen ve düşünce kuruluşunun raporlarına yansıyan verilere göre Hazaralar, %20-25’lik bir nüfusa sahip oldukları görülmektedir. (Farzam, 2020) Afganistan’ın işgali ve sonraki süreçte Taliban’ın radikal politikalarına karşı sürekli olarak direnen Hazaralar, Afganistan’da en çok hedef alınan, katliama uğrayan topluluk olarak bilinmektedirler. Bununla beraber, bölge dengeleri açısından dikkate almaya değer bir diğer veri ise, Hazaraların Türk kökenli olduklarına dair iddiaların zamanla ortaya konulan çalışmalar ışığında bir gerçekliği ifade ettiği anlaşılmaktadır. (Bacon, 1951) Afganistan üzerine yapılan birçok çalışma rakam ve sunulan veriler açısından farklılıklar arz etse de netice itibariyle Taciklerin’de ülkenin en büyük ikinci yahut üçüncü halkı olduğu açıktır. (Mepa News Akademi, 2021) Tacikler, ister Türk asıllı olduğu akademik çevrelerce kabul edilmeye başlanan Hazaralardan fazla isterlerse görece daha az bir nüfusa sahip olsunlar; bunun, Taciklerin ülke içerisindeki fonksiyonlarını kavrayabilme açısından kayda değer bir gösterge olmadığı sonucu karşımıza çıkmaktadır. Çünkü; Afganistan’ın ABD tarafından işgal edilmesiyle birlikte İran, sadece Şii Hazara halkına değil ABD işgaline direnme çağrısı yapan Sünni Tacik halkına da destek vermiştir. (Çınarlı, 2016) İran yapmış olduğu bu hamleyle, hem Afgan siyaseti üzerindeki etkiyi mahali ve lokal olarak nitelendirilebilecek bir etkiden daha geniş toplumsal tabanlı bir ulusal mahiyette güce taşımayı hem de ABD inisiyatifinde istikrarsızlaştırılan bölgede yaşanan kaosun kendi ülkelerine tabii yansımalarını en aza indirmeyi hedeflemiş oldukları saptanmaktadır. Buradan hareketle, Afganistan’ı, yerel halk olarak adlandırılan ve hali hazırda en etkin güç olsalar da sadece Peştunlar üzerinden değerlendirmeye çalışmanın, bölgede olanları açıklama açısından yetersiz kaldığı görülmektedir. Peştunların şimdiye kadar, Hazaralara karşı diğer grupları kendi safında tutmasında ve Hazaralara saldırılar düzenlenmesinde her ne kadar Şii’lere karşı yapılan propagandaların sonuç verdiği görülmekte, radikal unsurlar tarafından gerçekleştirilen katliam (Ibrahimi, 2017) ve tagallübün Cihat olarak nitelendirilerek dini bir motivasyon kaynağı sağlanmaya çalışıldığı açıkça ortadadır. Sonuç olarak, dinin vecibelerini de, esaslarını da tahrip eden dinci radikal unsurların, esas itibariyle bölgenin istikrarsızlaştırılarak hem Çin’in Pasifik hem de İsrail’in güvenlikleştirilmesini hedefleyen ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekte olduğu görülmektedir.
3.Afganistan’da Kültürel İstihbarat’ın Kullanımı: Afganistan üzerine kültürel istihbarat örneği verilecek olursa bu örnek kuşkusuz ABD ve NATO düzlemi içerisinde değerlendirilmelidir. ABD’li askerler, Afganistan’da kendilerini, Tomforde’nin (Tomforde, 2010) ifadesiyle“kültürlerarası ikilem” içerisinde bulmuşlardır. Bambaşka coğrafyalardan farklı kültürlere ait askerlerin hayatlarında hiçbir sosyal ortamı paylaşmadıkları bir bağlam içerisinde kendilerini bulduklarında, kültür şoku ile karşılaşılmasına neden olmaktadır. “Kültürel Boyutlar Kuramı”nda da bahsedildiği üzere, eğer adapte süreci tahmin edilenden uzun sürdüğünde “sosyopat” (Ünsal, 1996) bireylere evrilmesine neden olmaktadır. NATO için, taktik seviyede kültürel farkındalık sağlanması hususunun öncelikli bir konu olarak görülmediğini söylemek mümkündür. Kültürel çalışmaların eksik olduğu planlamalar, intikal edilen ülkede savaş dışı zayiatların verilmesine neden olabilecek kadar önemlidir. Özellikle Afganistan gibi, farklı etnik grupların ve kültürlerin yer aldığı bir ülkede, kültürel farkındalığın göz ardı edilmesi ve yanlış algıların oluşturulmasının, harekata katılan askerler kadar hükümet dışı organizasyonlar adına çalışan sivillerinde güvenliklerini olumsuz etkilediği anlaşılmaktadır. İngiliz General (E) James Shaw’un “kültürel anlayıştan yoksun bir harekat, kör ve sağır bir şekilde gerçekleştirilen harekata benzer” şeklindeki ifadesi, kültürün askeri operasyon ve harekatlardaki önemini vurgulamıştır. Kültürel istihbaratın bir askeri operasyonun merkezinde olması gerektiğini ve harekatların yalnızca, salt askeri imkan ve kabiliyetler ile kazanılmayacağını göstermektedir. (Tomforde, 2010) Bir ülkede kültüre yönelik mikro seviyede/bireysel yapılan bir hareketin -örneğin, kutsal kitabın yakılması hadisesi- makro seviyede/ülkeler çapında etkilere neden olduğunu söylemek mümkündür. (Özer,2015b) ABD’nin emperyalist politikalarının hedefi olan Afganistan, adeta canlı bir deneysel laboratuvara dönüşmüştür. Kültürel istihbaratın hayata geçirildiği önemli bir tatbik alanı olarak değerlendirilmektedir. Afganistan’ın sahip olduğu çok katmanlı ve kültürlü yapı birçok temel kültürel kodun bileşiminden meydana gelmektedir. Bu kodlardan birisi, Peştun olarak bölge anılan ve Afganistan’ın yerli halkı şeklinde tanımlanan insanlardır. Peştun geleneği anlamına gelen “Peştunvali” dir. Afganlar arasındaki ilişkiler, büyük ölçüde milli bir miras olan “Peştunvali” kuralları tarafından yönetilmektedir. Bahsedilen kaideler Peştunlara özgü olmakla birlikte, diğer etnik gruplarda bu sürece adaptasyon sağlamış, birçok kuralı kendilerine uyarlamışlardır. Peştunvali kuralları yazılı olmayan ancak toplumun tamamı tarafından bilinen ve uygulanan kurallar bütünüdür. Peştunvali; öz-saygı, bağımsızlık, adalet, misafirperverlik, sevgi, bağışlama, intikam ve herkese karşı (özellikle yabancı ve misafirler) toleransı öngörmektedir. (Özer,2015) Peştunvali dokuz temel ilkeden oluşmaktadır: (NATO, 2013) a) Misafirperverlik (Hospitality/Melmastia) : Asyai halklardaki misafire önem verilmesi ve ayrım yapılmadan en iyi şekilde ağırlanılmasının sağlanmasıdır. b) Barınak veya Sığınak (Asylum/Nanavati) : Kendilerine sığınan bir kişiyi vermeme, saklama durumudur. c) Adalet veya Öç (Justice/Badal) : Adaletin tesisi için; insanların kendilerine karşı işlenen suçun intikamı alma olayı şeklinde özetlenmektedir. d) Cesaret (Bravery/Tureh) : Mala, mülke ve aile namusuna halel getirecek davranışların sonunun ölümle bitmesidir. e) Sadakat (Loyalty/Sabat) : Aile üyeleri, arkadaşlar ve kabile üyelerine sadakatin zorunlu kılınmasıdır. f) Doğruluk (Righteousness/Imamdari) :Çevre Kirliliğine karşı aşırı duyarlı olan Peştun’lar: Her şart altında insanın doğru ve dürüst olması gerektiğini düşünmektedirler. g) İstikamet (Persistence/Istegamat) : Zaman zaman farklı kültürlerde yaratıcı kavramı tatışmalı bir mevzu olsa da, genel itibariyle, tek tanrıya inanılması ve onun buyruklarına aykırı hareket edilmemesi gerektiğine inanmaktadırlar. h ) Onur (Self honour/Ghayrat) : Bir kişi için en değerli hazinenin onur ve şeref olduğu düşünen Peştunlar, insanların onurları için yaşadıklarını düşünmektedirler. ı) Namus (Honour of women/Namus) : İster fiziki isterse sözlü olarak yapılan her türlü saldırıya karşı namus olarak adledilen –kavram veya kişi- savunulmasını esas almaktadır. Afganistan ve özellikle de Peştun halkı üzerine yapılan çalışmalarda dokuz temel ilke karşımıza çıksa da; ülkenin yıllar içerisinde değişen sosyo-kültürel yapısının yarattığı değişiklerde göz önüne alındığında an itibariyle; namus, onur ve öç kavramlarının halen büyük ölçüde geçerliliğini koruduğu görülmekle beraber yaşanan hadiseler dikkatle incelendiğinde; sadakat, doğruluk,sığınak ve istikamet gibi ilkelerin eskisi kadar geçerli olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü, kabile içi yaşanan husumet ve kendilerine göre düşman olarak kabul edilen cenahla işbirliği yapan Peştunların olduğu da hesaba katıldığında, sadakat ilkesinin yerini ortak menfaat ile siyasi ikbalin almış olduğu açıktır. Afganistan üzerine yapılan araştırmalarda özellikle Peştun halkı üzerinden yapılan değerlendirmelerin ön plana çıktığı görülmekle birlikte ülke içerisindeki diğer önemli halkların varlığına dair yeterince bilimsel, çok yönlü çalışmaların yapılmamış olmaması ise büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak, yukarıda belirtilen ve Afganistan özelinde kaynak olarak belirtilen akademik çalışmalarda özetlenen Peştun halkının geleneksel yapısını oluşturduğu ifade edilen 9 madde incelendiğinde; Taliban gibi radikal örgütler üzerinden yeni bir kimlik inşası gidildiği görülmektedir. Dolayısıyla, Afganistan’ın sosyo-kültürel yapısını belirli ölçülerde anlatabilmek adına yeterli olabileceği düşünülse de, geleneksel yapısı tahrif olmuş bir kültürü sadece bu veriler dahilinde okumanın çok isabetli olmayacağı anlaşılmaktadır. Çünkü, Afganistan’da: 27-28 Nisan 1978 tarihinde (Erman, 2018), Afganistan Demokratik Halk Partisi’nin öncülüğünde ve halk ile ordunun geniş tabanlı desteğiyle gerçekleştirilen ihtilal içerisinde yer alan unsurlar göz önüne alındığında, etnik kökenlerinin; Peştun,Tacik veya Hazara halkından olmalarının belirleyici olmadığı, asıl belirleyici gücün ise siyasi emel ve idealler olduğu ortadadır. 1978 yılında gerçekleştirilen ihtilal neticesinde kurulan sol eğilimli hükümeti hedefe koyan iki önemli güç görülmektedir; bunlar ABD ve İran’dır. (Publications Office of the European Union, 2002) Gerçekleştirilmiş olan devrim sonrasında ADHP: “Kültürel değerlere ihanet etmek, dini,örfi birtakım kısıtlamaların yapılacağı, ülkenin SSCB’ye peşkeş çekileceği” gibi ABD tandanslı Psikolojik Operasyonlar gerçekleştirilmiştir. Milli karakter kazanan ve feodal ilişkileri tasfiye etmeyi hedefleyen ve eğitim seferberliği ilan eden bir hükümetin; hem ABD’nin hem de İran’ın Afganistan’daki çıkarlarına aykırı olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Bundan dolayıdır ki, Peştunların başını çektiği gerici güçlere en büyük desteği ABD sağlamış ortaya çıkan belgelere göre Taliban ve El-Kaide’nin örgütlenmesini görünmeyen baş aktör CIA tarafından organize edildiği anlaşılmaktadır. (Jalalzaı, 2020) Afganistan’da ihtilalin gerçekleştiği yıllarda, İran’da gerçekleşen ve anti-emperyalist bir karaktere sahip olmakla birlikte Ortaçağ ilişkilerinin esas alınmak kaydıyla gerçekleştirilen “Humeyni devrimi” sonrasında Afganistan’daki Türk ve Şii olan unsurları kendi tesir altına alarak Afganistan’da hükümet olan sol eğilimin (Rashid, 1999) İran’ın iç dinamiklerini harekete geçirebileceği endişesiyle radikal gruplara destek vermiştir. Bu bağlamda konu değerlendirilecek olursak; 1978 Afganistan Devrimi öncesindeki sosyo-kültürel yapı ve iç dinamikler ile devrimin yıkılması, tasfiyesi için ABD ve İran’ın desteğiyle yeniden şekillendirilen sosyo-kültürel yapının ve siyasi kimlik inşasının (Berting, 2018) farklı olduğunu tespit etmek gerekmektedir. Buradan hareketle, ABD desteğiyle bölgede örgütlenen din tandanslı örgütlerin bir kurtuluş mücadelesi vermekten çok ABD’nin Batı ve Orta Asya politikaları için kullanışlı birer taşerona dönüştükleri, bölgenin radikal islamcı örgütlenmeler vasıtasıyla ABD’nin dış politikasına entegre olunmasını sağladığı açıktır. Dolayısıyla, “Kültürel İstihbarat” kavramını salt bir etnisite yahut altkültür özelliklerine indirgemenin yanıltıcı olabileceği, dış etmenleri ve bölge üzerine emelleri olan küresel aktörleri göz ardı etmenin hatalı olacağı görülmektedir. Bu kültürel bağlamlardan ve sosyo-kültürel koşullardan da anlaşılacağı üzere, geleneksel feodal yapı devam ettiği için feodal döneme ait kültürel anlayışlar ve yaklaşımlarda halen devam etmektedir. Kültürel istihbarat sonucu oluşturulan farkındalık, iletişim kurmanın kilit bileşeni olup eğitim, öğrenim, iletişim ve yerel halkın izlenmesi ile kazanılacak bir özellik olup ABD, kültürel farkındalığı çeşitli ekipler oluşturarak kazanmaya çalışmış lakin istenilen düzeyde başarılı olamamıştır.
4. Kaynakça Akkurt, M. (2005). Afganistan'ın Yapılanmasında Siyasi ve Ekonomik Stratejiler. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık . Bacon, E. E. (1951). The Inquiry into the History of the Hazara Mongols of Afghanistan. Southwestern Journal of Anthropology, 7(3), 234-241. Berting, J. (2018). Kimlik Siyaseti: Krizler,İnşalar,Aktörler. (H. İnaç, Çev.) İstanbul: Bilge Kültür Sanat. Breakspear, A. (2013). A New Definition of İntelligence. İntelligence and National Security, 5(28), s. 680-681. Bulut, M. (2017). İstihbarat Başarısızlığına Analitik Bir Yaklaşım: Tanımı, Sebepleri ve Çözüm Önerileri. Güvenlik Çalışmaları Dergisi, 19, s. 84-85. Çınarlı, Ö. (2016). İran’ın Afganistan’daki İç Savaşa Yönelik Dış Politikası. Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergis, 8(2), 75-84. Çökenoğlu, T. (2018, 05 30). Mukteda es-Sadr'ın İktidar Yürüyüşü. 04 17, 2021 tarihinde Anadolu Ajansı: https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/mukteda-es-sadrin-iktidaryuruyusu/1160768 adresinden alındı Duyvesteyn, İ. (2011). Hearts and Minds, Cultural Awareness and Good İntelligence: The Blueprint for Succesful Counter-Insurgency. İntelligence and National Security, 26(4), s. 445-459. Erman, K. (2018). Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı İşgali ve Türkler. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 303-320. Farzam, R. (2020). Tarihsel ve Güncel Boyutlarıyla Hazara Toplumu. Ankara: İRAM Yayınları. 06 13, 2021 tarihinde alındı Ibrahimi, N. (2017). The Hazaras and the Afghan State. Londra, United Kingdom: Hurst. Jalalzaı, M. K. (2020). Afghan National: The CIA-Proxy Militias, Fatemyoun Division,Taliban and the Islamic State of Khorasan . New Delhi: Vij Books India Private Limited. Jung, C. G. (2020). İnsan ve Sembolleri. (H. M. İlgün, Çev.) İstanbul: Kabalcı Yayınevi. Kurt, S. (2019). Yeni Terörizmin Geleceğin Güvenlik Ortamına Etkileri: Daeş Örneği . Gazi Akademik Bakış, 13(25), s. 133-161. Lavenda, R. H., & Schultz, E. A. (2019). Kültürel Antropoloji. (D. İşler, & O. Hayırlı, Çev.) Ankara: Doğu Batı Yayınları. Mepa News Akademi. (2021, 06 27). Asya'nın kalbi: Afganistan dosyası. 06 29, 2021 tarihinde mepanews.com:https://www.mepanews.com/asyanin-kalbi-afganistan-dosyasi43175h.htm adresinden alındı NATO. (2013). Human Aspect in Afganistan Handbook. Oredea, Romanya. http://www.natohcoe.org/user_files/s2pic/Human_Aspects_in_Afghanistan_Handbook .pdf adresinden alındı Nye, J. S. (2017). Yumuşak Güç. (R. İ. Aydın, Çev.) Ankara: BB101. Öymen, O. (2016). Arka Plan. İstanbul: Remzi Kitabevi. Özdağ, Ü. (2020). İstihbarat Teorisi . Ankara: Kripto Yayınları. Özer, Y. (2015a). Terörizmle Mücadelede İstihbaratın Rolü: Kültürel İstihbarat Konsepti. İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1), s. 51-80. Özer, Y. (2015b). Kültürel İstihbarat. Ankara: Karakum Yayınları. Procyshyn, T. (1998). The Coming İntelligence Failure. Department of National Defense (DND). adresinden alındı Publications Office of the European Union. (2002). Regional Surveys of the World: The Far East and Australasia 2003. London: Europa Publications. https://archive.org/details/fareastaustralas0000unse_y7m0/mode/2up adresinden alındı Rashid, A. (1999). The Taliban: Exporting Extremism. Foreign Affairs, 78(6), 24-28. Salmonı, B. A., & Holmes-Eber, P. (2008). Operational Culture for the Warfighter. Marine Corps University , 29-30. TBMM. (1921, 03 01). Türkiye - Afganistan muahedenamesi hakkında kanun. Ankara,Türkiye. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc001/ka nuntbmmc001/kanuntbmmc00100140.pdf adresinden alındı The World Factbook. (2013). cia.gov. adresinden alındı Tomforde, M. (2010, October 27). How Much Culture is Needed? The Intercultural Dilemma of the Bundeswehr in ISAF. International Peacekeeping, s. 526-538. Toplu, M. (2020, 05 19). Hazara Türkleri'nin Geçmişi ve Bugünü. 06 14, 2021 tarihinde afganistanhazaralaridernegi.org.tr: https://afganistanhazaralaridernegi.org.tr/2020/05/19/hazara-turklerinin-gecmisi-vebugunu/ adresinden alındı Ünsal, A. (1996). Genişletilmiş bir şiddet tipolojisi. Cogito(6), s. 29-36. Yegin, A. (2015). Afganistan Siyasetini Anlama Kılavuzu . Seta Vakfı. İstanbul: Seta Yayınları.
What's Your Reaction?






