İstihbaratın SAVAŞÇI KUŞLARI

Barutlu silahların yaygınlaşmasıyla beraber devlet arası silahlanma yarışı, güç göstergesi olagelmiştir. Soğuk savaş öncesine kadar silah sayısının belirlenmesi ve askeri kabiliyetler sadece o bölgedeki ajanların elde edebildiği bilgiler ile kısıtlıydı. 1990 sonrası ise teknolojinin ve bilgi paylaşımının küresel anlamda yaygınlaşmasıyla beraber ülkelerin envanterlerine ulaşmak çok daha kolay hale gelmiştir. Devletler arası güç mukayesesi yapılırken açıklanan “şeffaf” veriler (envanter rakamları resmi kaynaklardan açıklansa bile politika gereği bilinçli olarak az ya da çok da söylenebilir) veya savunma uzmanları tarafından yapılan güçlü tahminler ile çıkarılan sayılar referans alınmaktadır. Tüm bunlar hesaba katılarak ilgili ülkenin askeri bütçesi, muvazzaf ve cephe gerisinde hazır bulunan asker sayısı, savaş uçağı, helikopter, gemi, denizaltı, mühimmatlar, tank ve insansız hava aracı sayısı gibi birçok parametre sıralanarak bir kuvvet çarpanı elde edilmektedir. Elde edilen katsayıda o ülkenin dünyadaki en güçlü ordu sıralamasındaki yerini tayin etmektedir. Parametrelerin etkilerini yorumlama kısmı tartışmaya açık olsa da genel olarak oldukça rakamlara bağlı ve objektif bir yaklaşım sunulduğu savunulabilir. Fakat son 30 yılda Amerika’nın 2001 Afganistan ve 2003 Irak İşgali ile 2008’de Rusya’nın Gürcistan Güney Osetya Bölgesine düzenlediği saldırı gibi savaş niteliğinde olan olayları istisna olarak ele alırsak; bölgesel üstünlük için ülkelerin silahlı kuvvetlerinden ziyade daha çok özel kuvvetler, paralı askerler ve yapay terör unsurları kullanılmaktadır. Bu sayede yürütülen işgal girişiminden devlet değil oradaki sözde bağımsız unsurlar sorumlu olmaktadır. Bu durumu dikkatli okuduğumuzda aslında sahada kukla örgütle değil onu maşa olarak kullanan büyük devlet ile mücadele halinde oluyorsunuz. Asimetrik yürütülen muharebe oyunlarının ise titizlikle tahlil edilmesi büyük önem taşımaktadır. İşte tam bu noktada gayri nizami harp teknikleri ve istihbaratın rolü devreye girmektedir. Bu düzende yukarıda bahsedilen askeri envanter sayılarından ziyade saha operasyonlarında hususi teçhizatların belirlenmesi, tedarik edilmesi ve yerinde / zamanında kullanılması ehemmiyet kazanmaktadır.
Saha operasyonlarını ise sınır içi, sınır hattı ve sınır ötesi olmak üzere üç sınıfa ayırabiliriz. Sınır içerisindeki tehdit unsurlarına veya yabancı muhbirleri izlemek için her türlü üst düzey teknolojik iletişim ve takip cihazları kullanılırken bertaraf etmek ya da etkisiz kılmak için daha çok tek kişi tarafından kullanılabilir, olabildiğince hassas, hafif ve X-Ray’e yakalanmayan casus silahlar kullanılmaktadır. Bu alanda ilk olarak akla tüm dünyaca bilinen ve tercih edilen Avusturya menşeli Glock serisi tabancalar gelmektedir. Son yıllarda Sarsılmaz ve Canik firmalarımız tarafından geliştirilen SAR-9 ve TP-9 gibi modelleri Glock ile yarışacak düzeye gelmiş ve güvenlik güçlerimizin kullanımına sunulmuştur [1,2].
İstihbaratın tüm faaliyetlerin tam gizlilik düsturu ile yürütülmesinin yanında sınır içi çalışmalarının en mahrem ve hassas alanı olduğu söylenebilir. O nedenle bu başlığı hızlı geçip yazımızın odak noktası olan sınır güvenliği ve sınır ötesi görevler kategorisine geçebiliriz.
Sınır ötesinde de ülke çıkarları doğrultusunda kıymetlendirilebilir bilgilerin toplaması ve silahsız yürütülen görüşme diplomasisine değinmeden geçeceğiz. Asıl gayemiz noktasal vurucu hamleler ve bu doğrultuda yapılan ön hazırlıklara değinmek olacak. Yazımız istihbarat odaklı olacağından detaylara geçmeden bazı kavramlara değinmekte fayda olacağı kanısındayım. Aşağıda ve yazı boyunca yeri geldiğince değineceğimiz terimlerin açıklaması, bir kurum ya da görevli tarafından açıklanan/alınan malumatlar olmayıp tamamıyla şahsımın öz çıkarımlarına dayanmaktadır.
Bilgi Kıymetlendirme İşlemi: ülke içi, sınır boyu ve sınır ötesinde güvenlik güçlerimiz ile askeri ve milli istihbarat yapılanmalarımız her daim sahada personelleriyle veya dinleme/izleme teknolojileri ile tehdit oluşturabilecek her türlü hareketlenmeyi takip etmektedirler. Uydu ve İHA görüntüleri, telsiz konuşmaları, telefon görüşmeleri, dinleme cihazları ve bölgede görevli personelden gelen bilgiler ilgili faaliyetin yönetildiği merkezde toplanmakta ve burada değerlendirmeye alınmaktadır. Daha önceki istihbarat verileri ile kıyaslanarak hedefe karşı strateji tayin edilmektedir.
Hedefe Karşı Yaklaşım İlkesi: Güvenlik güçlerinin tehdide yaklaşımı doğrudan hedefe ulaşma gayesiyledir. Yani, arananlar listesinde yer alan bir terörist ve emir komuta dahilinde görüldüğü yerde ölü yada diri etkisiz hale getirme emri verilmiş ise öncelik takip mesafesi dahilinde kendini korumak ve pusu kurulma ihtimaline karşın hedef menziline (burada hava ya da kara aracının menzili de olabilir) girmesi halinde bertaraf etmektedir. İstihbaratın bu konuya yaklaşımı ise oldukça titizlik ve sabır içermektedir. Öncelik hedefi yok etmekten ziyade; bu kişinin başka kimlerle ilişkisi olabilir, yabancı teşkilatlar ile bir teması olacak mı, örgüt şeması hakkında yeni teferruat elde edilebilir mi gibi hususlar olmaktadır. Bu niyetle avcunuzun içindeki tehdide müdahale etmeden belki haftalarca hatta aylarca hissettirmeden takip etmeniz gerekmektedir.
Doğru Zamanda Etkili Müdahale: gaye edilen örgütteki çözümleme ve çözülmenin sağlandığı kanısının oluşmasıyla, artık yok etme anının geldiği konusunda fikir birliğine varılır. Burada yok edilmesi gereken unsurun niteliğine, nerede ve ne zaman operasyona geçileceğine karar verilir. Nitelikten kasıt; hedef, tekil veya birlik halinde olabilir, yaya veya araç halinde hareket halinde bulunabilir ya da karasal bölgede veya meskûn mahalde konuşlu halde bulunabilir. Eğer terör grubunun niteliği belli ve yerleşim alanı dışında ise Silahlı Kuvvetler uhdesinde savaş uçakları, taarruz helikopterleri ve tam teçhizatlı birlikler ile yürütülen harekât ile bertaraf edilebilir. Fakat sivil bölgeye sızıntı halde bulunan ve yukarıda bahsedilen gölge misali takip edilen bir hedefse o vakit müdahalenin şekli çok kritik önem kazanmaktadır.
Odağımız, kullanılacak donanımın tahribat vasfı değil vuruş keskinliğidir. Şimdi mühimmattan girdiği mağarayı yerle yeksan etmeni değil seyir halindeki bir pikaba atılması halinde sadece yol üstünde onun nokta atışı hasar görmesi beklenmektedir. Etrafındaki (örnek olarak rakam ile ifade etmek gerekirse 5 metre çapındaki bölgede) hiçbir canlının zarar görememesi istenmektedir. O vakit, ‘’isabet oranı’’ terimi devreye girmektedir.
0-1 arasında değer verilen isabet oranını PK kavramı, silah sisteminin isabet oranını yansıtmakta ve dört farklı parametrenin olasılık oranlarının çarpımı ile elde edilmektedir[3]. Bunlar; hedef tespit olasılığı PD, hedefleme güdüm sistemi güvenirliği PT, silah sisteminin güvenirliği PW ve yapılan atışın menzile varma olasılığını PH içermektedir (PK=PD*PT*PW*PH). Bu değerlerin yüksek doğruluk oranında belirlenebilmesi diğer tüm değişkenler için ayrı ayrı yüzlerce atış testi yapılması gerekmektedir. Bu çok olası ve maddi olarak mümkün olmadığı için tasarımda kullanılan bileşenlerin veri tabanlarında yer alan hata vermeden kullanılabilirlik (güvenilirlik) değerleri üzerinden analizleri yürütülmektedir. PW ve PH belirlenmesi için ise olabilecek en yüksek sayıda (mühimmatın maliyetine ve proje planına göre 3 adet de olabilir 20 adet de) atış testi icra edilerek data toplanmaktadır.
Elde edilen veriler ile etkinlik analizleri önce doğrulanmakta sonra geniş senaryolar için çoğaltılmaktadır. Genel bir değerlendirme yapacak olursak PK’nın 0,9 olması iyi ya da 0,5 olması istenilmez gibi bir genel kabul doğru değildir. Mühim olan operasyonel tanımı ve ihtiyacın belirlenmesidir. Olasılığı artırmak için kendini ispat etmiş pahalı bileşen kullanarak 100 bin dolara mal edilen 0,95 öldürme olasılığına sahip mühimmat kullanmaktansa yer geldiğinde 10.000 Dolarlık 0,6 olasılığa sahip 3 mühimmat atmayı yeğleyebilirsiniz.
Yeniden bir önceki paragrafın son satırlarına dönelim, dar çapta keskin bir atış kabiliyeti hedeflendiğine değinilmişti. Son iki paragrafa ilave olarak bir şart daha ekleyelim o da “kısıtlı bütçe sınırlı zaman ilkesi” olsun. Sınırında terör tehdidi hiçbir vakit eksik olmayan ve sınır ötesinde milli menfaatlerimiz ve dost/müttefik devletlere destek için teyakkuz halinde olan bir devletiz. Bunun yanında ne beklemeye, ne Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi başkasının eline bakmaya tahammülümüz var ne de yeraltı kaynakları ile zengin olan bir ülkeyiz. Teşbihte hata olmazsa işte burada İstihbaratın savaşçı kuşlarının destansı öyküsü bizi karşılıyor.
Keşif ve gözetleme amacıyla kullanılan milli insansız hava araçlarımız, 2015 yılı sonlarında ilk mühimmatlarını ateşlemesiyle beraber önlerine silahlı ifadesi eklenerek SİHA rütbesine yükselmişlerdir. O tarihten bugüne tanık olduğumuz bir mühendislik tecrübesi kazanma sürecine dikkat çekmek istiyorum. Probability of kill bölümde PK değerinin üst seviyede çıkması için iki masraflı yönteme değinilmiş, bunlar alt sistem testleri ile kendini kanıtlamış yüksek maliyetli bileşen kullanılması veya yüzlerce atış testi icra edilmesiydi. Bir de savaş ya da harekat ortamında kullanılan (combat proven) mühimmatlardan elde edilen gerçek datalar kullanılarak yapılan iyileştirme çalışmaları ile PK’yı artırma olarak nitelendirebileceğimiz üçüncü bir metot bulunmaktadır. 2016’da başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı ile beraber yerli tasarım mühimmatlarımız sahada kullanılarak “combat proven” özelliği kazanmıştır. Fırat Kalkanı’ndan bugüne geçen süre zarfında Suriye, Irak, Azerbaycan ve Libya topraklarında atılan binlerce yerli mühimmatımızdan çok kıymetli veriler toplanmakta ve tasarım geliştirme süreçleri için araştırmacıların çalışmalarına ışık tutmaktadır. Bu beş yılı aşkın süre boyunca SİHA’lar ve onlara takılan mühimmatlar için durum pozitif yönde çok daha ayrı konumdadır. Çünkü sadece atışı yapılan bomba değil onun atıldığı platform da milli teknoloji ürünüdür. Bu sayede her atış sonrası insansız hava aracı yer kontrol ve atış kontrol yazılımı, mühimmat seyrüsefer algoritmaları, hedef algılayıcı ve patlayıcı (harp başlığı) tasarımı gibi birçok teknik husus dikkate ele alınarak vuruş hassasiyeti yükseltilmektedir. Bu süreçte ortalama bir PK değerine sahip olan mühimmatın, imha etme olasılığı yüzde 95’in üzerinde çıkarıldığı hakkında duyumlar yer almaktadır. Hem maliyet etkin hem tam isabet…
Current Biology dergisinde yayınlanan habere göre, İsveç’teki Lund Üniversitesi araştırmacıları, 13 tane ebabil kuşuna (apus apus) takip aygıtı yerleştirerek iki yıl boyunca sonuçları incelediler. Sürüdeki 3 kuşun, 2 aylık üreme, dinlenme ve beslenme süresinin ardından 10 ay boyunca aralıksız uçtuğu belirlendi[4]. Aynı zamanda sürü halindeki onlarca kuş süzülme anlarında hiçbir sapma olmadan rotalarını bulabilmektedirler. Ebabillerin çok uzun süre havada kalış özellikleri de İHA ve SİHA’lar için bir başka ilham ve benzerlik kaynağı diyebiliriz. 10-12 saat ile başlayan havada kalma süreleri 50 saate kadar ulaşmıştır[5]. Peki ya uydulara göre GPS (KKS, Küresel Konumlama Sistemi) cihazları ile yol/yön bulma açısından durum nedir. Sınır ötesinde büyük devletler tarafından fonlanan terör grupları ya da onların içerisindeki yabancı ajanlar yüksek teknoloji ürünlerini bize karşı kullanmaktadırlar. Olası hava tehditlerine önlem olarak güney sınırı boyunca birçok noktada sinyal kesici, elektronik karıştırma aygıtları (jamming) konuşlanmaktadır. Bu cihazlar benzer frekansta görev yapan hava araçlarını ve GPS güdümlü mühimmatların (havadan yere atılan akıllı bombaların birçoğu GPS ya da lazer ile güdüm sağlamaktadır) rotalarında sapmalar oluşturabilmektedir. Yerli küresel konumlama sistemleri ve anti-jam çözümleri ile bu sorunun da üstesinden gelinmekte ve elektronik karıştırmalara maruz kalmadan hava aracı ve faydalı yükler görevlerine icra edebilmektedirler[6].
Sınırın hemen öteki tarafında istihbarat için hassaten tekil hedefler öncelikli olmakta ve doğru zamanda etkili müdahale prensibi, etkinliği düşük (harp başlığı ağırlığı 1-5 kg arası olarak nitelendirebiliriz) mühimmatlar ile ifa edilmektedir. Fakat üçüncü görev sahası olan sınır ötesinde yerel güçler ile iş birliği içerisinde harp koordine ve yönetimi sağlanmaktadır. Hedef setleri çok değişken olan bu sahada, faydalı yük taşıma kapasitesi 100 kg civarında olan onlarca SİHA havalandırmaktansa farklı sınıflarda toplamda bir ton yük taşıyabilen bombardıman ya da taarruzi diye sınıflandırabileceğimiz insansız hava araçlarının kullanılması çok daha verimli olacaktır. AKINCI ve AKSUNGUR TİHA’larımıza; MAM-C, Hassas Güdüm Kiti (HGK), Kanatlı Güdüm Kiti (KGK), Teber Lazer Güdüm Kiti, Nüfuz Edici Bomba (NEB) ve hatta seyir füzesi SOM ile GÖKTUĞ ve SUNGUR havadan havaya füzeleri dahi entegre edilebilecektir[7]. Kendini daha önce F-4 ve F-16 savaş uçakları ile atışlı test ve harekat ortamında ispatlamış mühimmatların Milli İnsansız Hava Araçlarımıza eklenmesiyle silahlı kuvvetlerimiz ve istihbarat teşkilatımızın operasyon ortamında kullanabileceği enstrümanlar çok daha güçlü ve bağımsız hale gelecektir. Savunma sanayii şirketlerimizin Milli Birlik şuuru ile yürüttüğü teknoloji hamleleri sayesinde gökyüzündeki ebabil kuşlarımız çok daha keskin, özgür ve caydırıcılar.
Kaynakça
1] https://www.canikarms.com/tr/products_s/6
2] https://www.sarsilmaz.com/urun/sar-9
3] https://dl.acm.org/doi/abs/10.1109/DS-RT.2015.24
5] https://www.tusas.com/urunler/iha/yuksek-faydali-yuk-kapasitesi/aksungur
What's Your Reaction?






