I. Dünya Savası’nda Silah Olarak Kullanılan Hastalık; RUAM

20. yy. başındaki savaşların en önemli güç unsurlarından biri ordulardaki hayvanların varlığı ve miktarıydı. I Dünya Savaşı’nın tarafları 1914’te büyük süvari birliklerine sahipti ve savaşın tamamında 16 milyondan fazla hayvanın ordulara hizmet ettiği tahmin edilmektedir. Hayvanlar bu savaşta süvari birliklerindeki kullanım amacının dışında ulaşım, iletişim ve taşıma işlerinde de kullanılmışlardır. Savaş boyunca çöl seferlerinde at ve devlerin binek olarak kullanılmasının yanında cephelerdeki atlar, eşekler, katırlar ve develer, yiyecek, su, mühimmat ve tıbbi malzeme; köpekler ve güvercinler mesaj taşıma; kanaryalar zehirli gazı tespit etmek için kullanılmıştır. Savaşlardaki önemleri nedeniyle, hayvanlar çoğu zaman hedef olmuşlardır. Bu çalışmada I. Dünya Savaşı’nda hedef olan hayvanlara karşı yapılan biyolojik sabotaj programından ve programın temelini oluşturan ruam hastalığının etkileri ile tarafların durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bakterilerin Keşfi
Antony van Leeuwenhoek (1632-1723) 200-300 kez büyütme yapabilen mikroskopları yardımıyla gübre, su, tükürük, diş kazıntısı gibi materyalleri incelemiş, bakterileri ilk kez 1676 yılında mikroskop altında görmüştür. Robert Koch (1843-1910), antrax (şarbon) hastalığının etkenini laboratuvarda izole edebilmek için katı besiyerleri geliştirmiştir. Yaptığı bu çalışmaların devamında, Almanya’da 528 insanı ve 56.000 hayvanı öldüren hastalığın etkenini bulmak için çalışmalar yapmıştır. Nihayet çok sayıda mikroorganizmanın içinden saf olarak antraks basilini elde etmeyi başararak, etkenini dünyada ilk kez 1876 yılında tespit etmiştir. Antrax etkeni keşfedilinceye kadar, gözle görülmeyen canlıların kitlesel ölümlere neden olduğu bilinmemekteydi.
Ölümcül ve bulaşıcı başka bir hastalık olan ruam ise çok eski tarihlerden beri bilinmekteydi. İlk olarak, MÖ 450'de Hipokrat tarafından bir at hastalığı olarak tanımlanmıştır. 1882 yılında Friedrich Löffler (1852-1915) ve Wilhelm Schütz (1839-1920) Bacillus mallei adını verdikleri ruam etkenini izole ederek hastalığı ilk kez tanımlamışlardır.
Osmanlı Devleti’nde 1842 yılında bilimsel anlamda veteriner hekimlik eğitiminin başlamasından sonra, ruam hastalığına ilişkin ilk bilgilere okulun kurucusu Godlewsky tarafından yazılan mektuplarda rastlanmıştır. Godlewsky, mektuplarında ruamlı hayvanların çalıştırıldığını, çalışamayacak duruma geldiklerinde ise doğaya bırakıldıklarını bunun da hastalığın yayılmasında önemli rol oynadığını belirtmiştir.
Ruam hastalığının insanlara bulaşmasının keşfi
İnsanlardaki ruam hastalığını dünyada ilk olarak 1912'de patolog Alfred Whitmore Rangoon-Burma'da 38 hastadan oluşan bir vakada tespit etmiştir. Aynı yıl başlayan Balkan Savaşı sırasında Küçükçekmece Hastanesi tabibi Yüzbaşı Abdülkadir Bey (Ord. Prof. General Abdülkadir Noyan) ile Halkalı Hayvan Hastanesi veteriner hekimi Şefik Bey (Şefik Kolaylı) ruam etkenini bir nalbantın ellerinde tespit ederek yayınlamışlardır. Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nde insanlarda tespit edilen ilk ruam vakası olarak kayıtlara geçmiştir. Bu Çalışmalar sonucunda tırnaklıların hastalığı olarak bilinen, tedavisi (antibiyotikler henüz keşfedilmemiş) ve aşısı olmayan hastalığın önemi daha da artmıştır.
Ruam hastalığı ve etkenin özellikleri
Ruam hastalığına neden olan bakteri (B. mallei ), ısı ve güneş ışığı ile kolayca ölmesine rağmen ıslak veya nemli ortamlarda uzunca bir süre yaşayabildiği ve doğada bir yıldan fazla canlılığını koruyabileceği bildirilmiştir. Ruam esas olarak tek tırnaklı hayvanları (at, eşek, katır gibi) etkileyen bir hastalıktır. Bu hayvanlar, B. mallei bakterisi bulaşmış yemlerin ve suların tüketilmesi sonucu enfeksiyona yakalanabilmektedirler. Hayvandan-hayvana, hayvandan-insana bulaşabildiği bildirilen hastalık insanlarda oldukça ıstırap verici ve bazen ölümcül olabilecek sonuçlar doğurabilmektedir. İnsanlar hastalığa enfekte hayvanların lezyonlarına, akıntılarına temasla ve damlacık enfeksiyonu yoluyla yakalanabilmektedirler. Ayrıca ruam hastalığı, B. mallei ile kontamine olmuş koşum takımları, tımar aletleri, yalaklar ve yiyecek gibi dolaylı yollardan da kolayca yayılabilen ve bulaşabilen bir hastalıktır. Enfeksiyona yakalanan insanlarda ölüm oranı antibiyotik tedavisi yapılmaması halinde %95, yapıldığında ise %5 in altına olmaktadır.
Savaş yıllarında (Balkan, I Dünya) süvari birliklerinin ordulardaki büyüklüğü, birliklerdeki askerlerin atlarla iç içe yaşama zorunluluğu, hastalığı yaşamsal, malî ve stratejik olarak oldukça önemli hale getirmiştir. Bu önemi, hastalık etkeninin zoonoz (hayvandan insana - insandan hayvana bulaşan hastalık) olması ve hastalığın ölümcül sonuçları nedeniyle savaşlarda ilk kullanılan biyolojik silahların temelini de oluşturmuştur.
19 YY. sonu 20 YY. başında Osmanlı Devleti’nde hastalığın ve mücadelenin durumu
Salgın hastalıklarla mücadele etmek, aşı ve serumların geliştirilmesi üretilmesi amacıyla 1893 yılında “Bakteriyolojihâne-i Şâhâne”, 1901 yılında “Bakteriyolojihâne-i Baytâri” (Şimdiki adı: Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü) kurulmuştur. Bu kurumlarda, ruam hastalığının teşhisi için kullanılan mallein ayıracının üretimi de yapılmıştır [5,10]. Bilimsel kurumların faaliyetlerinin yanında, bulaşıcı hastalıklarla mücadele için idari tedbirler de alınmıştır. Bu amaçla yurt dışından gelebilecek hastalıkları önlemek için 18 Aralık 1913’te geçici bir kanun çıkarılmıştır. Kanununun hükümleri gereği (Zabıtai Sıhhiye-i Hayvaniye Kanun-ı Muvakkati), belirlenen yerlerin dışında her türlü hayvan ve hayvansal ürünün ithalat ve ihracı yasaklanmıştır. Hayvan ithalatı ve ihracatı için belirlenen yerlerde hudut tahaffuzhaneleri kurularak ithalatı ve ihracatı yapılacak hayvanların veteriner hekimler tarafından muayene edilmesi zorunlu hale getirilmiştir[11].
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti’nden ayrılan bölgelerden Anadolu’ya yoğun bir göç başlamıştı. Bu göçlerle (hayvan-insan) birlikte bulaşıcı hastalıklarda da ciddi oranda bir artış olmuştur. Hastalıklarla mücadele edebilmek için 13 Nisan 1914’te yayımlanan Emrâz-ı Sârîye ve İstîlâ’iye Nizâmnâmesi ile hastalıkların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ancak gerek savaş koşulları, gerekse yetişmiş insan yetersizliği yüzünden mücadelede istenen başarı yakalanamamıştır.
Stratejik öneme sahip hayvan sağlığı, ordu için olduğu kadar sivil hayat içinde önemliydi ve donanımlı hayvan hastanelerine olan ihtiyacı artırmıştı. Hayvan hastanelerinin altyapısını güçlendirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan ilaç ve tıbbi cihazlar yurt içinden ve başta Almanya olmak üzere yurt dışından temin edilmekteydi. 1917 yılında Almanya’dan ilaç ve alet tedarikinde yaşanan problemler ve aynı yıl Haydarpaşa Garı’nda çıkan yangın yüzünden birçok ilaç ve tıbbi malzeme de yanmış veya kullanılamaz hale gelmişti. Bu olumsuzluklar hastanelerin altyapısının zayıflamasına neden olmuştur.
Orduya ait hayvanların sağlık sorunlarını incelemek, hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı hayvanları aşılamak, tıbbî ve cerrahî müdahalede bulunarak, onları tedavi etmek için yeterli sayı ve nitelikte veteriner hekim ve nitelikli hayvan hastanesi altyapısına ulaşmak için 11 Temmuz 1911 tarihli Askerî Teşkilat-ı Sıhhiye’i Baytariye Nizamnamesi yayınlandı. Nizamnameye göre Harbiye Nezaretine bağlı Liva (Tuğgeneral) rütbesinde Umûr-u Sıhhiye-i Baytariye Müfettiş-i Umûmîsi, her kolorduda miralay (Albay) rütbesinde bir kolordu veteriner başhekimi, her müstakil tümende binbaşı ila kaymakam rütbesinde bir veteriner başhekim bulunmalıydı[11]. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı cepheleri ve bu cephelerdeki veteriner hekimlik organizasyonu Resim-2 de verilmiştir.
Veteriner Hekimin Rütbesi |
Sayısı |
Miralay |
4 |
Kaymakam |
24 |
Binbaşı |
109 |
Yüzbaşı |
124 |
Toplam |
261 |
Tablo-1 1915 Yılında Ülke Genelinde Veteriner Hekim Mevcudu.
1915 yılında Osmanlı Ordusunda askeri veteriner hekim mevcudu Tablo-1’de belirtildiği gibi 261 kişiydi. Ticaret ve Ziraat Nezaretinin Kalem-i Mahsus Müdüriyetinin 13 Haziran 1916 tarihli raporunda, tüm ülkede görev yapan veteriner hekim sayısı 350 olarak bildirilmiştir. Aynı dönemde Almanya’daki veteriner hekim sayısı 6.000 civarındaydı. Veteriner hekim ihtiyacının fazla olması nedeniyle öğrenciler cephelerde görevlendirilmiş, bu nedenle baytar mektebi savaş boyunca pek mezun vermemiştir. 1918 yılına gelindiğinde ise ülkedeki toplam veteriner hekim sayısı yalnızca 299’du.
Askeri veteriner teşkilatının mücadele ettiği başta ruam olmak üzere, sığır vebası ve koyun ve keçilerde görülen çiçek hastalıkları olmuştur. Bu hastalıklar ordunun taşıyıcı gücü ve beslenmesi açısından önemli olan hayvan hastalıklarıydı. 18 Aralık 1913 tarihli “Zabıta-i Sıhhiye-i Hayvaniye Kanun-ı Muvakkati” hükümlerine göre, ruama yakalanan hayvanlar derhal itlaf edilmekte, şüpheli görülenler tecrit edilerek mallein testi uygulanmakta, test sonrası şüpheli çıkarmaları durumunda da itlaf edilmekteydiler. Binlerce atın ölümüne neden olan ve insanlara bulaşabilen bu hastalık orduyu fazlasıyla ilgilendirmekteydi.
Alınan tedbirlere rağmen insan ve hayvan sağlığının yanı sıra ülke ekonomisine de zararlar veren ruam hastalığı, Balkan ve I. Dünya Savaşları sırasında ordu içerisinde ve sivil hayatta hızla yayılmış ve epidemik (yaygın) bir seyir göstermiştir. Epideminin oluşmasında, orduya alınan hayvanların sağlık kontrollerinin yapılmamasının etkilerinin büyük olduğu bildirilmiştir. Elimizdeki veriler orduda ne kadar ruam hastalığına yakalanmış at ve insan olduğuna dair kesin ve net bir bilgi sunmamakla birlikte; mevcut veriler ruam hastalığının ordu için önemli bir sorun olduğuna işaret etmektedir.
Hayvanların hastalıklardan korunması için I. Dünya Savaşı sırasında “Askerî Bakteriyolojihâne-i Baytâri” ve sivil Bakteriyolojihâne-i Baytâri’de ordu hayvanlarının bakteriyolojik tahlilleri yapılmış, bu tahliller için mallein test ayıracı üretilmiş, alınan idari tedbirler sıkı şekilde uygulanmıştır[10]. Ancak bu kurumların ülke çapındaki mallein ihtiyacını karşılayamaması, hastalığa yakalanan bazı hayvanların hastalık belirtisi göstermemesi, kontrol edilmeden orduya hayvan alınması nedenleri ile hastalıkla mücadele yeterince etkili olamamıştır.
Ordular için önemli olan bu hastalıklar sadece hayvandan-hayvana, hayvandan-insana bulaşarak mı hastalık oluşuyordu? Acaba, enfeksiyonun başlaması ve yayılmasında insanoğlunun başka bir düşüncesi ve o düşünce sahibinin eli değmiş olabilir miydi? Başka ve daha etkili bir yolla hastalıkları düşmanca hislerle yaymak mümkün müydü? Bu soruların cevabını araştırdığımızda karşımıza insanoğlunun eli çıkmaktadır. I. Dünya Savaşı’ndaki o elin adı: “Biyolojik Savaş’tı.”
I.DÜNYA SAVAŞI’NDA BİYOLOJİK SİLAH KULLANIMI
1915 yılında I. Dünya Savaşının hazırlıkları, atlar ve katırlara olan talebi artırmıştı. İngiltere’nin en büyük at ve katır tedarikçisi olan ABD bu talepleri karşılamak için yüzbinlerce at ve katır İngiltere ve müttefiklerine satmaktaydı. Bu ticareti öğrenen Almanya, İngiltere’ye sevk edilmek üzere limanlarda toplanmış hayvanları enfekte etmek için biyolojik sabotaj programı oluşturdu. Bu program gereği; 1915'te ABD’'nin doğu sahilindeki hayvanlara yönelik bir dizi saldırıya başlanmıştır. Bu sabotaj programını, Almanya'da büyümüş ve orada tıp eğitimi almış bir Amerikalı olan Anton Dilger yönetmekteydi. 1915'in başlarında Almanya’daki eğitiminin ardından ABD’ye dönen Dilger, Washington’da şarbon ve ruam bakterilerini ürettiği bir laboratuvar kurmuş, ürettiği mikroorganizmaları nakledilmek üzere limanda toplanmış hayvanlara gizlice enjekte ederek programını yürütmüştür. Bu biyolojik sabotaj programının bir parçası, İngiltere ve müttefiklerine at ve katır sağlayan İspanya, Arjantin, Norveç ve Romanya’daki hayvan sevklerinde uygulanmıştır.
----Biyolojik silah amacıyla ilk kullanılan mikroorganizmalar Robert Koch tarafından 1876 yılında ilk tespit edilen antrax basili (Bacillus Anthracis) ve Friedrich Löffler ve Wilhelm Schütz tarafından 1882 yılında tespit edilen Ruam etkeni (Bacillus mallei ) olmuştur. Birbirine yakın zaman dilimleri içerisinde her iki etkeni tespit eden ve laboratuvar ortamında üreten bilim insanlarının üçü de Alman kökenliydi. Bu gerçekler, kesin kanıt olmasa da, o yıllarda Alman bilim dünyasında bakterileri laboratuvar ortamında üretme konusunda Dünya’nın diğer ülkelerinden daha ileri seviyede bilgi, birikim ve tecrübe olduğunu düşündürmektedir. I dünya savaşında uygulamaya konulan biyolojik sabotaj programının da bu bilgi, birikimin bir ürünü olma ihtimali yüksektir.
Aynı biyolojik sabotaj programı kapsamında yapılmış başka bir sabotaj daha vardı. O da; İngiliz erzaklarının Norveç üzerinden Rusya'ya taşımasını engellemek için yük hayvanı olarak kullanılan ren geyiklerinin biyolojik etkenlerle (şarbon) enfekte edilmesiydi[14,15]. Bu işi yapmakla görevlendirilen kişi İsveçli bir subay olan Baron Otto Karl Robert von Rosen’di. Almanya adına casus olarak çalışan Rosen, Ocak 1917'de Norveç’in Karasjok şehrinde yakalandığında, çantasında bulunan şekerlerin içindeki ampullerde antrax basili tespit edilmişti. Norweç’in Torhinden Şehrindeki polis müzesinde sergilenen bu şeker, içinde ampul şeklinde (antrax basili içeren) silahlara ait görüntüler Resim-4’de da sunulmuştur[15].
Bu olaylar münferit olaylar değildi. 1915'ten 1918'e kadar İngiltere ve müttefiklerinin diğer ülkelerden satın aldığı hayvanlara yönelik olarak yapılanlar da bu biyolojik sabotaj programının bir parçasıydı. Programı uygulamak için ajanlar en az beş ülkeden (Romanya, İspanya, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri ve Arjantin) müttefiklere gönderilen at, katır, sığır ve koyun ve geyiklerin bu bakterilerle enfekte edilmesiyle görevlendirilmiştir. Laboratuvarda üretilen bu bakteriler, şarbon ve ruam etkenleriydi[14].
Bu biyolojik program ve doğal olarak enfeksiyon sonucu oluşan ruam hastalığının yaygınlığını ve biyolojik savaşın sonuçlarını değerlendirmek için elimizde kesin ve net rakamlar bulunmamaktadır. Alman Ordusu, 1914 Ağustos'undan 1918'de savaşın sonuna kadar, çoğunluğu hastalığa yakalanmış ya da hastalığından şüphe ettiği 15.776 hayvanı itlaf etmesine rağmen, savaşın sonuna doğru elinde 1,2 milyon at bulunuyordu. İngiltere ABD’den 429.000 at ve 275.000 katır ithal edip cepheye göndermiştir. Savaş boyunca İngiltere'nin elinde aktif hizmette kullanılan 869.931 at/katır olduğu tahmin edilmektedir.
Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyete ruam hastalığına karşı bilimsel mücadele
Savaş yıllarında (Balkan, I. Dünya Savaşları) sayıları son derece yetersiz olan askeri veteriner hekimlerin en çok üzerinde durduğu hastalık ruam olmuştur. Hastalığın, atlar arasında yayılması, insanlara bulaşması ve biyolojik silah olarak kullanılma riski, askeri ve sivil veteriner hekimlerde aşırı bir hassasiyet oluşturmuş, hastalık konusunda eldeki imkanlar dahilinde son derece dikkatli ve titiz çalışmışlardır. Hastalığın ordudaki ve sivil hayattaki hayvanlar arasında yaygın olması, tek tırnaklı hayvanlar arasında bulaşıcılığının yüksek olması bilimsel çalışmaların artmasına neden olmuş kısıtlı sayıdaki bilim insanı konu ile ilgili bilimsel çalışmalar yapmışlardır[5,10]. Bu çalışmalar kapsamında ruam hastalığına karşı aşı-serum geliştirme çalışması yapmak için Pasteur Enstitüsü’ne uzmanlar gönderilmiş bu çalışmaları esnasında hastalığa yakalanarak şehit olmuştur. Gelecek yazımızda bu bilim şehitlerimizin biyografilerini yazmaya çalışacağız…
Kaynaklar:
1. Blevins, S. M. & Bronze, M. S. Robert Koch and the ‘golden age’ of bacteriology. Int. J. Infect. Dis. 14, e744–e751 (2010) doi: 10.1016/j.ijid.2009.12.003.
2. Groves MG & Harrington KS. Glanders and melioidosis. In: Beran GW, Steele JH, editors. Handbook of Zoonoses. 2nd ed. (1994).
3. Sarkar Tyson, M. & Titball, R. W. Chapter 43 - Burkholderia mallei and Burkholderia pseudomallei. in Vaccines for Biodefense and Emerging and Neglected Diseases (eds. Barrett, A. D. T. & Stanberry, L. R.) 831–843 (Academic Press, 2009). doi:10.1016/B978-0-12-369408-9.00043-3.
4. Özen, R. & Tamay Başağaç Gül, R. Veteriner hekimliği tarihinde iz bırakanlar Hüdai-Ahmet-Kemal Cemil. Türk Vet. Hekimleri Birliği Derg. 2, 54–56 (2002).
5. Osmanağaoğlu, Ş. & Meli̇koğlu, B. A Historical glance at eradication of glander disease in Turkey. Kafkas Univ. Vet. Fak. Derg. (2009) doi:10.9775/kvfd.2008.97-A.
6. Nguyen, H. N., Smith, M. E. & Hayoun, M. A. Glanders And Melioidosis. in (Stat Pearls Publishing, 2022).
7. Uçar, N. Memleketimizde İnsanlarda tesbit edilen ruam vak’aları. Etlik Vet. Mikrobiyoloji Derg. 1, 65–68 (1960).
8. Uçar, N. Bilim uğruna hayatını verenler ve Ruam. (Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi, 1969).
9. Redmond, C., Pearce, M. J., Manchee, R. J. & Berdal, B. P. Deadly relic of the great war. Nature 393, 747–748 (1998).
10. Ekrem Kadri Unat. Osmanlı İmparatorluğunda bakteriyoloji ve viroloji. (İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fak Yayınları, 4/1568, Çeltüt Matbaacılık, 1970).
11. Baş, H. I. Dünya Savaşı’nda Irak-İran cephesi: İaşe ve sağlık hizmetler. (Yayınlanmış Doktora Tezi- Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2019).
12. Melikoğlu, B. Osman Nuri Eralp’ın “Bakteriyoloji Dersleri” adlı kitabının veteriner hekimliği tarihi açısından değerlendirilmesi. (Yayınlanmış Doktora Tezi- Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji Anabilim, 2007).
13. Tamay Başağaç Gül, R. Türkiye’de iki Dünya savaşı arasında veteriner hekimliği hizmetleri ve hayvancılık politikaları üzerinde araştırmalar. (Yayınlanmış Doktora Tezi- Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2001).
14. Wheelis, M. First shots fired in biological warfare. Nature 395, 213–213 (1998). https://doi.org/10.1038/26089
15. Redmond, C., Pearce, M., Manchee, R. et al. Deadly relic of the Great War. Nature 393, 747–748 (1998). https://doi.org/10.1038/31612
16. Tribute to veterinarians in the first world war. OIE - Africa https://rr-africa.oie.int/en/a-tribute-to-veterinarians-in-the-first-world-war/ Erişim tarihi:27.02.2022
What's Your Reaction?






