DEMOKRASİLERDE SİYASET VE TERÖR İÇİÇE OLABİLİR Mİ?

May 16, 2023 - 01:06
 0  27
DEMOKRASİLERDE SİYASET VE TERÖR İÇİÇE OLABİLİR Mİ?

Ülke gündemi bu günlerde terörle irtibatlı ve iltisaklı olduğu düşünülen bir siyasi partinin kapatılıp kapatılmaması ve “fezlekelerle” meşgul.

Kapatılması gerekli diye düşünenler söz konusu partinin eylem ve söylemlerinin PKK terör örgütü ile iç içe olduğunu belirtmekte, hiçbir demokratik sistemde terörizme ve şiddete müsaade ve müsamaha gösterilemeyeceğine işaret etmektedirler.

Kapatılmasını doğru bulmadıklarını söyleyenler ise birkaç farklı hususa değinmekte, bunlardan ilki Avrupa Birliği ile ilişkilerin sıkıntıya gireceği, parti kapatmalarla Türkiye’nin demokratik görünümünün bozulacağı gibi iddialarda bulunmaktadırlar. İkinci olarak daha önce de bu partinin öncüllerinin kapatıldığını ama yerine yenilerinin kurulduğunu ve hatta hali hazırda kapatılması istenilen partinin yedeklerinin de kurulmuş durumda bulunduğunu ileri sürmektedirler. Üçüncü olarak da altı milyon oy almış bir partinin kapatılmasının uygun olmadığını, keza altı milyon oyla seçilmiş milletvekillerinin haklarında düzenlenen fezlekelerle dokunulmazlıklarının kaldırılmasını doğru bulmadıkları, sonrasında milletvekilliklerinin düşürülecek olmasını olumlu karşılamadıklarını söylemektedirler…

Bazı siyasi partiler ile iki taraftan da gözükmemek için önce bir fezlekeler gelsin içeriğine bakar öyle karar veririz demektedirler…

Bu yazı kapsamında,

  1. Fezleke nedir, nasıl hazırlanır, fezlekeler hangi usullerle görüşülür ve karara bağlanır?

  2. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının etkileri ne olur?

  3. AB Müktesebatı terör ile irtibatlı, iltisaklı her türlü oluşuma nasıl bakıyor?

  4. Türkiye HDP ile ilgili bir kapatma kararı alırsa bunun AB ile ilişkilere etkileri ne olabilir?


 

Konuları üzerinde durulmaktadır…

Önce fezleke ile başlayalım, ne demektir…

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre bir konuda verilen kararın kısa bir özet halinde yazılmış şekline fezleke adı verilir ve “Özet, hülasa, bir kararın kısaca yazılması, hukuk tahkikat evrakı” anlamına gelir. Hukuki alanda fezleke genel olarak bir olayın sonucunu değil başlangıcını ifade etmektedir. Fezleke olayların en başında gerçekleşen bir durumdur. Kanıtlar ve bilgiler toplanır, ifadeler alınır, bundan sonrasında fezleke düzenlenir.

Fezlekenin içeriğinde varsa suç, suç sebebi nedeni, suç aleti, suçun nerede işlendiği, suçun saati, suçun delili yalın ve yorumsuz olarak anlatılır. Şüphelinin veya suçlunun kişisel ve ailevi bilgileri, ikamet adresi eksiksiz bir şekilde yer almalıdır. Olay özet bir şekilde, karşı tarafın anlayabileceği şekilde anlatılmalıdır.

Fezleke konusu aydınlığa kavuştu ise biraz da dokunulmazlıkların kaldırılması konusuna değinmek yararlı olacak…

Dokunulmazlığın kaldırılması süreci ise şu şekilde işliyor:

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin istemler, Adalet Bakanlığına sunulur. Bakanlık, istemi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletir.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işler. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün "Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi" başlıklı dokuzuncu kısmının "yasama dokunulmazlığı" alt başlıklı birinci bölümünde düzenlenmiştir, buna göre, bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca "Gelen Kağıtlar" listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale edilir.

Mezkûr fezleke ile Meclis'teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebilir ya da komisyonda gündeme alınabilir. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlar. Karma Komisyon toplanır ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar verir.

Karma Komisyonun Başkanı, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtibi, Anayasa Komisyonunun Başkanı, Başkanvekili, Sözcüsü ve Kâtibidir.

Karma Komisyon Başkanı, dokunulmazlık dosyalarını incelemek üzere her siyasi partinin Hazırlık Komisyonuna verebileceği üyeleri arasından ad çekme suretiyle 5 üyeli bir Hazırlık Komisyonu teşkil eder. Hazırlık Komisyonu, kendine gizli oyla bir başkan ve sözcülük görevini de yapacak bir kâtip seçer. Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlar. Bu komisyon bütün kâğıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinler ancak tanık dinleyemez.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale edilir. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırır.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verir. Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunar. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşir, itiraz halinde rapor Genel Kurul gündemine alınır. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderilir.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine girer. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebilir.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamaz.

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülür. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapar. Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabilir ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebilir. Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanır. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunar. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılır. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılır. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanır. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabilir. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam eder.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış olur.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderir. Bakanlık dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale eder. Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam eder, adı geçen milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebilir ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebilir.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmez, Milletvekili maaşını alır ve diğer sosyal haklarından yararlanır. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabilir. Milletvekili hakkındaki ceza kesinleşince bu karar Genel Kurulda okunur ve o takdirde milletvekilliği düşürülür.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ya da milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlar.

Yani, siyasi partilerin ‘fezlekeler gelsin içeriğine bakıp karar vereceğiz’ diye bir söylem geliştirmelerinin de çok bir anlamı yoktur, zira aksi mümkün değildir. Elbette içeriğe bakılmakta ve kararlar içerik çerçevesinde verilmektedir. Ancak zaten fezleke ihtiyacı bir suç durumu olduğu zaman doğmaktadır.

Gelelim mezdekeye… Kozalaklarından sakız çıkarılan ladin ağacı anlamına gelmekle birlikte, 1993'ten itibaren ün kazanan bir dans grubunun adı olduğundan, bazen "modernleştirilmiş oryantal gösteri dansı" anlamında düşünülür. Fezleke tartışmalarında HDP ile ilişkileri bozmamak için teröre terör diyemeyenler olunca böyle bir dans ve raks müziği olduğunu, bunun eşliğinde hareketlerinin daha ritmik ve estetik olabileceğini hatırlatmak sanırım nezaketi sarsmaz…

Şimdilerde HDP’nin kapatılması ile ilgili olarak ileri sürülen argümanlar,

  1. Altı milyon oy almış bir parti kapatılamaz,

  2. Daha önce altı öncülü kapatıldı, netice alınamadı,

  3. Kapatırsak AB ve Avrupa’da demokrasi imajımız ne olur? Başlıklarında yoğunlaşıyor…

Hiçbir siyasetçi veya siyasi parti aldığı oydan veya seçilmiş olmaktan dolayı suç işleme imtiyazına sahip olamaz. Dolayısıyla alınan oyların gerekçe gösterilerek suçun cezasız bırakılması da düşünülemez. Bu durum hukukun üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmaz.

Daha önce altı öncülünün kapatılmış olması ve yerine yenisinin kurulmuş olması bir hukuki boşluğa işaret etmektedir. Demek ki hem bu tür partileri kapatmak hem de bu anlayışta parti kurulmasının önüne geçecek köklü anayasal yasal tedbirlerin alınması gerekmektedir. Yenisinin kurulabileceği ihtimali ile suç işleyen bir yapının ortadan kaldırılmasından vazgeçilemez.

Daha önce kapatılan HDP’nin öncülleri ile ilgili olarak bu partilerin kurucuları, mensupları başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere pek çok uluslararası ortama müracaat etmişler ve Türkiye haklı bulunmuştur. Dolayısıyla kimin ne diyeceğinin önemi yoktur. Bunların hepsi laf-ı güzaftır.

Yeri gelmişken siyaset ve terör bağlantısı üzerine Avrupa Birliği müktesebatı içinde çok önemli bir yer tutan birkaç örnek üzerinde duralım ki, güncel siyasi söylemlerin içinde milletimizin yüksek menfaatlerinin kaynayıp gitmesine yol açılmasın…

Dünyanın hiçbir yerinde siyasi partilerin terör ve şiddet ile iç içe olmaları mümkün görülmemektedir. Terör ve şiddeti siyasetinin bir parçası haline getiren partilerin demokrasi içinde var olma hakları yoktur. Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar da, ABD’nin terörle mücadele konsepti çerçevesinde dünya üzerinde izlediği terörle mücadele pratikleri de yapılan açıklamalarda herhangi bir hukukilik, evrensellik ve tutarlılık olmadığını göstermektedir.

Siyasi partilerin anayasalar dâhil her hususta eleştiri ve değişiklik istemeleri normaldir, hatta çok uç taleplerle kamuoyu önüne çıkmaları bile demokratik değerler bakımından kabul edilebilir ancak bunları temin için herhangi bir şekilde zora, şiddete, teröre başvurmayı denemeleri, önermeleri, dile getirmeleri asla mümkün değildir.

HDP siyasal parti olarak, varlığını terörist şiddet ile bütünleştirmiş, bunu da pek çok eylemi ile göstermekten çekinmeyen bir yapıdır. PKK terör örgütü ile olan bağını hiçbir zaman inkâr etmediği gibi tersine bu illiyeti en göze batar şekilde sunmanın peşinde olmuştur.

Bilindiği üzere, Türkiye siyasi partilerin kapatılmasını güçleştirmiş ülkelerden birisidir. Daha önce ticari işletme kapatır gibi hatta ondan daha da kolay bir şekilde siyasi partilerin faaliyetleri durdurulup, kapatılabiliyorken bunun önüne geçmek üzere birtakım zorlaştırıcı önlemler alınmıştır. Bu önlemler alınmakla çok da iyi yapılmıştır.

Gelinen noktada siyasi partilerin terörist şiddet ile iç içe oldukları haller doğduğu zaman yine zor ve zahmetli bir süreç ile kapatılması yolu açıktır.

Avrupa ülkeleri bile bu konuda bizden daha esnek bir noktada kalmıştır. Türkiye’yi eleştirme hakkını kendilerinde mahfuz tutan odakların HDP’li üç büyükşehir belediye başkanına görevden el çektirilmesi üzerine yaptıkları açıklamalar kesinlikle uluslararası uygulama ve yaklaşımlarla da ve hatta kendi ülkelerinin iç hukuk düzenlemeleri ile de uyumlu değildir.

Avrupa Birliği bir Batasuna deneyimi yaşamıştır. Şöyle ki, 1978 Nisanı’nda Herri Batasuna adıyla kurulan parti ayrılıkçı ETA örgütünün siyasi kolu olduğu söylendiği için adını Batasuna olarak değiştirmişti. 1998 yılında yapılan seçimlerde solcu ayrılıkçı parti Bask bölgesinde bir milyon 250 bin oyun 224 binini almıştı. Partinin önemli konumlarındaki politikacılar daha önceden ETA ile ilgili olaylarda hapis yatmış kişilerdendi. Batasuna seçimlerde aldığı oylarla İspanya Parlamentosu’nda temsil de edilmişti. Parti ETA ile bağlantısı olduğu yönünde iddiaları reddediyordu bununla birlikte ETA’nın yaptığı eylemleri kınamayı da reddediyordu. Partinin temsilcileri ETA’nın eylemlerini övmeseler de onlar için “terörist” demeyi kabul etmiyorlardı.  2002 yılında Batasuna’nın kapatılması için ilk girişim başlatıldı. Parlamento’da partilerin bazı konularda, terörizme yardım etmek gibi olaylarda kapatılmasına dair bir yasa kabul edildi. Batasuna Temmuz 2002’de bir yıl önceki sokak gösterileri ve kimi olaylar yüzünden 24 milyon Euro ödemeye mahkûm edildi.  ETA’nın 4 Ağustos’ta bir arabayı bombalaması üzerine Hakim Baltasar Garzon parti ile ETA’nın arasında bağ olup olmadığını incelemeye başladı.  Garzon ve hükümet 23 madde ile partinin ETA ile bağlantısı olduğunu belirtti. Bunların arasında siyasi tutukluların partiden aday gösterilmesinden, ETA’nın kimi noktalarda desteklenmesi de vardı.  2007 yılında 23 üst düzey Batasuna üyesi gizli ve illegal bir toplantıya katıldığı için yakalandı. Sonuçta Batasuna ETA ile organik bağları olduğu için 2008’de yasaklandı ve 2009 Bask bölgesi seçimlerine giremedi. 

İspanyol Parlamentosu 2002 yılında siyasal partilerle ilgili bir yasa kabul etti. Yasa, demokrasi ve anayasal değerlere açıkça aykırı düşen eylemlerin odak noktası olan siyasal partilerin kapatılabileceğini öngörüyordu. 2003 yılında, Batasuna partisi bu yasa gereğince Yüksek Mahkeme tarafından kapatıldı. Kapatma gerekçeleri arasında, Herri Batasuna Partisi’nin, terör örgütü ETA ve onun alt kuruluşlarıyla organik bağı bulunduğu, değişik tarihlerde gerçekleştirilen terör eylemlerini kınamaktan kaçındığı, parti sözcüsünün “yasal olan ya da olmayan her yoldan mücadelemizi sürdüreceğiz” gibi beyanları, terörizmi destekleyen afişler asmaları, halkı devlete karşı mücadele etmeye tahrik etmeleri gibi gerekçeler var.

Avrupa’da bir siyasal partinin kapatılıp kapatılamayacağı konusu bir hayli tartışma koparmış ve iş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gelmiştir. Herri Batasuna, partilerinin kapatılması ile Sözleşme’nin siyasal parti kurma özgürlüğünü düzenleyen 11. maddesi ile düşünce özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdü. AİHM 5. Dairesi, 30 Haziran 2009’da verdiği kararla bu şikâyetleri reddetti. AİHM’in anılan dairesinin oy birliği ile vermiş olduğu karar çok önemli ve anlamlıdır. Çünkü bu gün bu kararı HDP açısından ele aldığımız zaman bu partinin faaliyet gösterememesi gerekir.

O yıllarda AİHM’de yargıç olarak bulunan değerli diplomat ve hukuk insanı Rıza Türmen Batasuna kararını değerlendirirken yaklaşımı şu şekilde özetlemiş idi:

Siyasal partilerin kapatılması sadece şiddet öğesine bağlanamaz. Siyasal partinin önde gelenlerinin ve üyelerinin beyan ve eylemleri bir bütün olarak ele alındığında, önerilen toplum modeli, demokrasinin temel ilkelerine uygun mu? AİHM’nin siyasal parti kapatmalarında kullandığı ölçüt bu. Şiddete teşvik elbette demokrasi ile bağdaşmaz. Ancak demokrasi ile bağdaşmama sadece şiddetle sınırlı tutulamaz. Terörist eylemleri kınamama, bunları övme, terörist örgütlerle ilişki kurma siyasal partilerin kapatılmasında dikkate alınacak bir öğedir.”

 

Batasuna’nın kuruluşu ve faaliyetlerine baktığımız zaman HDP ile pek çok yönden benzeştiklerini görebiliyoruz.

 

Çok daha yeni bir olay ise Katalonya’da yapılan bağımsızlık referandumu sonra yaşananlardır. Katalan Parlamentosu'nun Eylül 2017’de aldığı bağımsızlık referandumu düzenleme kararı, İspanya merkezi yönetimi tarafından yasa dışı olarak tanımlanmıştı.

 

Madrid'in bütün engellemelerine rağmen Katalanlar, 1 Ekim 2017 Pazar günü işgal ettikleri okullarda kurulan sandıklara hücum etti. Günün ilk saatleri itibariyle İspanya'nın Katalonya özerk bölgesine gönderdiği polisler okullara müdahale etmeye başladı. Oy pusulalarını ve sandıkları ele geçirmeye çalışan polise Katalan seçmenler direnirken, polisin müdahalesi sonucu bazı vatandaşların yaralanmasına dünyanın dört bir yanından tepki geldi. Polisin yaşlı vatandaşlar dahil olmak üzere seçmenlere saldırması ve olaylar sonrasında en az 893 kişinin yaralanması Madrid'e gösterilen tepkinin artmasına neden oldu. Katalonya Özerk Yönetimi Sözcüsü Jordi Turull, referandumda 2,3 milyon geçerli oy kullanıldığını ve halkın yüzde 90,09'unun bağımsızlığa destek verdiğini açıkladı. Referandumda 'hayır' oylarının oranı ise yüzde 7,87 oldu. 770 bin oyun ise İspanyol polisi tarafından ele geçirildiği belirtildi. 7,5 milyon nüfuslu Katalonya'da yaklaşık 5 milyon 300 bin seçmen bulunuyor. Böylece katılım oranı yüzde 42,3 olarak gerçekleşti. referandumla ilgili olarak iktidardaki Halk Partisi adına açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Soraya Sáenz de Santamaría referandumla ilgili kutlanacak hiçbir şeyin olmadığını, çünkü 'gerçekleşen bir referandum olmadığını' ve Katalonya'dan gelen görüntülerin sorumlusunun özerk yönetim olduğunu, polisin müdahalesinin ölçülü olduğunu, hak ve özgürlükleri koruma çerçevesinde gerçekleştiğini söyledi. İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ise polisin hareketlerinin 'yasalar adına, yasalar çerçevesinde' gerçekleştiğini belirtti.

Avrupa Komisyonu hemen akabinde yaptığı açıklamada, düzenlenen referandumun İspanya yasalarına “aykırı” olduğunu dile getirerek Başbakan Rajoy'a bu süreci yönetmesi adına güvendiklerini ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in, yaşananların İspanya'nın iç işleriyle ilgili olduğunu düşündüğü vurgulandı. Açıklamada, "Eğer referandum İspanya anayasasına göre yasal olsaydı bu topraklar Avrupa Birliği dışına çıkardı" denildi ve 'birlik ile istikrarın' altı çizildi.

AB Komisyonu söz konusu İspanya olunca tavrını bu şekilde koyabiliyor. Bunun da yine herkes için düşündürücü olması lazım ama iş bu kadarla da kalmadı ve uzun bir yargılama süreci başladı. İspanya'nın Katalonya özerk yönetiminde yasa dışı ilan edilmesine rağmen yapılan bağımsızlık referandumunu organize etmekten yargılanan 12 Katalan siyasetçi ve sivil toplum örgütü liderinin 4 ay süren davası sona erdi.

İspanya'nın başkenti Madrid'deki Yüksek Mahkeme'de 12 Şubat'ta başlayan ve 52 duruşmanın gerçekleştiği davada, aralarında eski Başbakan Mariano Rajoy'un da olduğu toplam 422 kişi şahit olarak dinlendi. Üstelik, 12 sanıktan 9'u tutuklu, 3'ü tutuksuz yargılandı.

Referanduma destek veren Katalonya'daki 712 belediye başkanı hakkında soruşturma açıldı.

Sanıklara, savcılık, İspanya hükümeti adına dava açma yetkisi olan Devlet Avukatlığı ve aşırı sağ görüşlü Vox partisi olmak üzere 3 ayrı kurumdan 4 farklı suçlama yöneltildi.

Devlet Avukatlığı Kurumu Katalonya'daki bağımsızlık referandumu sürecinde yaşanan olaylarda "anayasal düzeni şiddet yoluyla yıkmak" suçunun değil, yasal olarak onun bir kademe altında olan "kanunun uygulanmasına engel olma" suçunun işlendiğini savunuyor. Sanıklara ayrıca "devlet kurumlarına itaatsizlik" ve "kamu malını kötüye kullanma" suçları da yöneltiliyor. Yargılanan Katalanların "devlete karşı darbe yaptığını" savunan Savcı Javier Zaragoza, sanıklardan eski Katalonya Başkan Yardımcısı Oriol Junqueras için 25 yıl, eski Katalonya Meclis Başkanı Carme Forcadell, eski Katalonya Meclis Divanı Üyesi Jordi Sanchez ve bağımsızlık yanlısı Omnium Cultural adlı sivil toplum örgütünün eski başkanı Jordi Cuixart için 17'şer yıl ve geri kalan 6 eski Katalan bakan için ise 16'şar yıl hapis taleplerini yineledi. Devlet Avukatlığı Kurumu ise Junqueras'a 12 yıl, Forcadell'e 10 yıl, Jordi Sanchez ve Jordi Cuixart'a 8'er yıl, diğer eski Katalan bakanlara ise 11,5'ar yıl hapis cezası talep etti. Sanıklar arasında en fazla ceza istenen, eski Katalonya Özerk Hükümeti Başkan Yardımcısı Oriol Junqueras, "Parlamentodan Katalonya Cumhuriyeti'ni savunmak ve referandumda oy kullanmak bir suç teşkil edemez. Katalonya, İspanya ve Avrupa için en iyisi Katalan meselesini siyaset alanına geri döndürmek olacaktır." dedi.

Burası ise önemli, çünkü sanıkların savunmasında özellikle şiddetin olmadığı ve devlete karşı ayaklanmadıkları belirtiliyor ve "Bağımsızlık referandumunu yapmakta hiçbir zaman pişman olmadıkları, Katalonya'daki bağımsızlık girişimlerinde asla şiddet kullanılmadığı, devlete karşı ayaklanmanın olmadığı" vurgulanıyor.

Hükümeti eleştiren, sadece muhalif bir duruş ortaya koyabilmek için demokratik değerlere vurgu yapanların olanı biteni değerlendirmek için bir de bu olayları ve kararları görmesinde yarar olduğu açıktır.

 

Batasuna ve Katalan referandumu örneğine rağmen hala HDP ile ilgili tasarrufları “demokratik değerler” vb. söylemler içinde ele almak ve kamuoyunun karşısına bunu bir özgürlük konusu olarak sunmak ne kadar doğrudur?

 

Fezleke konusunda mezdeke yapmaya, kapatılma konusunda tereddüt etmeye gerek olmadığı gayet açıktır. Terör ve şiddet ile iltisak, irtibatı kesin olan bir yapıdan ve mensuplarından bahsediyorsak, öyle ‘altı milyon oy aldığı için kapatılamaz’ denilemez. ‘Yerine yenisi kurulur’ denilemez. ‘Bunlar milletvekili’ denilemez… Terör ve şiddet özgürlük ve demokrasinin düşmanıdır. Demokrasi için, özgürlük için kesinlikle tavizsiz yürünmesi gerekmektedir…

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

Prof. Dr. Zakir AVŞAR 1967 doğumludur. İletişim ve kamu yönetimi, işletme alanlarında lisans ve yüksek lisans öğrenimleri gören Avşar, iletişim alanında doktora, doçent ve profesör oldu. Memuriyete Başbakanlıkta başladı ve değişik birimlerde görev yaptı. Bir süre TBMM'de Başkanlık Müşaviri olarak çalışan Avşar, sırasıyla Başbakanlık Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Başbakanlık Müşavirliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü ve Reklam Kurulu Başkanlığı görevlerinde de bulundu. 2000–2005 yılları arasında RTÜK Üyesi ve RTÜK Başkanvekili olarak çalıştı. 2005-2010 yılları arasında Başbakanlık Müşaviri olarak görev yaptı. Akademik ve mesleki çalışma alanlarıyla ilgili yurt içi ve yurtdışında yayınlanan makaleleri ve kitapları bulunan Prof. Dr. Avşar, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi dekanı olarak görev yaptı. 2015 yılında bir dönem ve 2017- 2018 arasında bir yıl Michigan State Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. “Medya ve İslamofobi” üzerine bir araştırma gerçekleştirdi. Sağlık Bakanlığı Sağlık İletişimi Kurulu ve Gençlik ve Spor Bakanlığı Sportif Değerlendirme ve Geliştirme Kurulu Üyeliklerinde bulundu. Basın İlan Kurumu Genel Kurul Üyesi ve Denetçisi, Basın Kartları Komisyonu Üyesi olarak görevleri sürmektedir. Halen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi dekanıdır. Zakir Avşar’a ait kitaplardan bazıları: Radyo ve Televizyon Hukuku ( G. Öngören ile birlikte- RTÜK Yayını, 2003, Pramit yayınları 2004), Reklam ve Reklam Mevzuatı (M. Elden ile birlikte- RTÜK Yayını 2003, Piramit Yayınları 2004), İnternet Hukuku ( G. Öngören ile birlikte-TOBB Yayını 2009), Bilişim Hukuku ( G. Öngören ile birlikte-Türkiye Bankalar Birliği Yayını, 2010), Ombudsman – Kamu Hakemi (Hak-İş Yayını 1997, Hayat – Al Baraka Türk Yayını 2011), Medya’nın İffeti ( A. E. Kaya ile birlikte - Altınpost Yayınları, 2015). Dünya Örnekleri Çerçevesinde Siyasal İletişim, (2020). (Editör: Zakir Avşar, Mehmet Şahin, Mariana P. Veske, Serkan Öktem) Kopernik Kitap, Ankara. Hatay Devleti Resmi Gazetesi (Basın İlan Kurumu Yayını, 2021., Mücahit Küçükyılmaz ile birlikte.) E- mail ve Orcid no: zakir.avsar@hbv.edu.tr, https://orcid.org/0000-0002-1427-127X