AFGANİSTAN SORUNU: ABD-ÇİN-RUSYA-TALIBAN GERÇEĞİ VE TÜRK SOYLU HALKLARIN DURUMU

Tarihi Süreç ve Afganistan’daki Türk Soylu Halklar
Asya’nın kalbi, asırlar boyu birçok devlet ve imparatorlukların uğrak yeri olan Afganistan’da onlarca devlet kurulmuş ve yine onlarca medeniyet inşa edilmiştir. Türklerin Afganistan’a olan ilgileri İskitler ve Asya Hunlar zamanında başlar. Büyük Hun İmparatorluğu ve Göktürkler zamanında Afganistan’a akınlar yapıldığı bilinmektedir. Afganistan’da kurulan ilk Türk Devletleri Kuşanlar ve Akhunlar (Eftalitler)’dır. Bölgede kurulan Türk Devletlerinin birbirlerine devrettikleri kültür ve tarih mirasları sürekli devam edegelmiştir.
Göktürklerden sonra sırasıyla Türki Şahlar, Gazneliler, Selçuklular, Harzemşahlar, Timurlular, Safeviler, Şeybaniler, Babürler ve diğer Orta Asya hanlıkları Afganistan’ın tamamında veya bir kısmında hakimiyet kurmuşlardır. Son olarak da Güney Türkistan hanlıkları sırayla, Hulum Hanlığı, Belh Hanlığı, Akça Hanlığı, Sarepul Hanlığı, Şibirgan Hanlığı, Andhoy Hanlığı ve Maimana Hanlığı bölgede hüküm sürmüştür.
Afganistan’da Türklerin yoğunlukta olduğu ülkenin kuzey bölgeleri “Güney Türkistan” olarak adlandırılmaktadır. Ülke; Hazar Denizi’nden Kaşgar’a, Urallardan Hindikuş dağlarına kadar uzanan Uluğ Türkistan’ın doğal bir parçası görünümündedir. Afganistan, kuzeyinde merkezi Mezar-ı Şerif (Belh) şehri olan Türkistan ve merkezi Kunduz şehri olan Katagan olmak üzere iki büyük bölgeye ayrılır. Katagan bölgesinde Kunduz, Tahhar, Semengan, Bağlan ve Badahşan; Türkistan bölgesinde ise Cevzcan, Şibirgan, Faryab, Serapul, Badgis ve Herat vilayetleri bulunur.
Afganistan’da yaşayan Türk boylarından bazıları dillerini korumayı başarmıştır. Günümüzde ana dillerini muhafaza eden Türk grupları; Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Tatarlar, Uygurlar ve Karakalpaklar’dır. Bazıları ise ana dillerini unutmuş olup Derice (Afganistan Farsçası) veya Peştunca dillerini kullanmaktadır. Dillerini muhafaza edemeyen Türk gruplar ise; Hazaralar, Aymaklar, Avşarlar veya Kızılbaşlar, Bayatlar, Herat Türkleri, Galcaylar’dır.
Özbekler: Afganistan’da yaşayan en kalabalık Türk boyu olup nüfusun yaklaşık % 15’ini teşkil etmektedirler. Özbekler; Faryab (Meymene, Şirintegap, Devletabad, Feyzabat, Anthoy vb...), Cevzcan (Şibirgan, Akça, Derzab, Koşşatepe, Hocadükü, vb.), Belh (Mezar-ı Şerif, Haydarken, Taşkurgan, Sulgar, Hayratan vb), Semangan (Aybek şehri ve diğer ilçe ve köylerinde), Serapul, Kunduz, Tahhar (Talokan, İmam Sahip vb.), Badahşan ve Bağlan vilayetlerinin şehir, ilçe ve köylerinde yaşamaktadır.
Türkmenler: Afganistan’ın batı, kuzeybatı ve kuzeyindeki bazı ilçelerde bulunmakta olup nüfusun takriben % 7’sini teşkil etmektedir. Türkmenlerin genel olarak 1917-1924 yılları arasında yaşanan savaşlardan sonra Afganistan’a göç ettiği bilinmektedir. Günümüzde Cevzcan’a bağlı Andhoy, Akça, Karkin, Hamyab, Kızılayak ilçelerinde, Herat vilayetine bağlı Turgundi ilçesinde çoğunluk olarak bulunurlar. Bunun yanında Cevzcan (Cüzcan/Cevizcan) vilayeti Şibirgan şehrinde, Belh vilayetinde Mezar-ı Şerif ve çevresinde, Tahhar, Kunduz ve Herat vilayetleri merkez ve ilçelerinde yaşamaktadırlar. Herat’ta yaşayan Türkmenler genel olarak Teke boyuna, Cevzcan, Faryab, Kunduz, Tahhar, Bağlan ve Belh vilayetlerinde yaşayanlar ise Ersarı boyuna mensuptur.
Kırgızlar: Orta Asya’da 1916-1924 yılları arasında yaşanan isyan ve savaşlar sebebi ile bugün Kırgızistan sınırları içinde kalan Alay vadisinden ve Murgap nehri havzasından Gaffarkul Han öncülüğünde Afganistan’a gelen Kırgızlar oldukça zor şartlar altında dağlık bir bölge olan Bedahşan-Pamir bölgesinde yerleşik, yarı yerleşik ve göçebe olarak yaşamaya devam etmektedirler.
Hazaralar: Afganistan’daki en büyük dört gruptan birisi olan Hazaralar nüfusun takriben % 20’ni oluşturmaktadır. Hazaralar; Besud, Ceguri ve Uruzgani olmak üzere üç büyük boya ayrılmaktadır. Safkan Hazaralar olarak adlandırılan Besudlar, genellikle dağlık ve yüksek bölgelerde diğer Hazara gruplarından izole olarak yaşamaktadır. Peştun ve Taciklerle karışık olarak yaşayan ve onların kültür çevresine girmiş olan grup ise Caguri Hazaralarıdır. Uruzganiler ise daha çok Uruzgan ve Day-kundi vilayetlerinde yaşamaktadır.
Afganistan’da yaşayan Özbek, Kırgız, Türkmen vb. Türk gruplar ile Hazaraları morfolojik olarak birbirlerinden ayırmak oldukça zordur. Afganistan’ın ortasındaki dağlık bölgede yer alan ve Hazaracat veya Hazaristan olarak adlandırılan bölge Hazaraların en yoğun yaşadıkları yerdir. Hazaracat bölgesi Bamyan, Ghor ve Day-kundi vilayetlerinden oluşmaktadır. Hazaralar, Hazaracat haricinde en çok Gazni (Gazne) şehrinde bulunmaktadır. Hazaralar’ın Kandahar, Kabil, Herat, Mezar-ı Şerif’te ise güçlü popülasyonları vardır. Bunun haricinde bütün Afganistan’da irili ufaklı Hazara gruplarına rastlamak mümkündür. Herat bölgesinde yaşayan bazı Hazaralar Sünni ise de, diğer bütün Hazaralar Caferi-Şii mezhebine mensuptur. İran’da yaşayan Hazarlara ise İran’da Berberi denmektedir.
Dillerini unutanlar ve unutmayanlarla beraber Afganistan’da toplam nüfusun yaklaşık % 45’ni Türk soylu topluluklar oluşturmaktadır. Afganistan’da yaşayan Türk gruplar Arap harfleri kullanmaktadır. Türklerin kadim yurdu olan Afganistan (Güney Türkistan) Türk tarihinin kök saldığı özel coğrafyalardan birisi olmuştur. Türk tarihinin 16 büyük devletinin 8’i bu coğrafyada kurulmuştur. Ancak son iki yüz yıldır Afganistan Türkleri ülkenin siyasal yapısından uzaklaştırılmış olup kültürel ve sosyal baskılara maruz kalmışlardır.
Afganistan’ın kendi içinden tahrip edilmesi geleneği de eskiye dayanmaktadır. Afganistan’a 962 senesinden 1747 senesine kadar hakim olan Türklerin iktidardan uzaklaşması sonrası, Türk kültür ve medeniyeti de tahrip edilmeye başlanmıştır. Güney Türkistan’da el yazması eserler toplatılıp yakılmış, Belh’teki tarihi eserler, yazılı mezar taşları yol inşaatlarında kullanılmış, köy ve şehirlerin Türkçe adları yerine Peştunca veya Farsça isimler verilmiş, Türk dilinin kullanımı yerine Peştunca ve Farsça'nın yaygınlaşmasına çalışılmıştır. Türkler, asimilasyon politikalarına maruz kalmış, eğitimsiz bırakılmış ve bölgesel kalkınmaları engellenmiştir. Öte yandan kendi içlerinde bölünerek hatta birbirleriyle dövüştürülerek yok edilmeye çalışılan Afganistan Türkleri; Türkmen, Özbek, Hazara, Aymak, Tatar, Kızılbaş gibi gruplara ayrılmış ve birbirlerine olan güvenleri sarsılmıştır. 1890-1895 yılları arasında Afgan Emiri Abdurrahman Han, önce Özbek Türklerine, sonra da Hazaralara yönelik katliamlara kalkışmıştır. Hazaralar üç yıllık direnç sonrası yenilmiş, Hazaraların yarıdan fazlası katledilmiş ya da yaşadıkları yerlerden sürülmüştür. Bu dönemde ayrıca Hazaraların köle olarak satılmasına yasal izin verilmiştir. 1892-1894 yılları arasında Kâbil şehrinde 9.000 Hazara asıllı kız ve erkek satılmıştır. Kuşkusuz günümüzde yaşananlar da tarihteki benzerlerinden farksızdır. Pakistan’ın denetimi ve ABD’nin müsamahası ile 1994’de ortaya çıkan ve 1996’dan itibaren Afganistan yönetimine ağırlığını koyan Talibanlar ve emirleri Molla Ömer, Molla Ahtar, Molla Birader, Molla Niyazi.. . vb. de Afganistan Türklerine yönelik katliam yapmaya devam etmiştir. Genel anlamda Komünizm-İslam savaşı olarak tanımlanan Sovyetlerin 1979’da Afganistan’ı işgali ve 1989’a kadar bu işgali sürdürmesi, soğuk savaşın zirvesini oluşturmuştur.
Çatışmanın ideolojik tanımının gölgesinde olan Afgan savaşı esnasında, partilerin kurulmasında, savaşçıların seferber edilmelerinde ve savaşın mantığında etnisite, en başta gelen yapısal unsur olarak ortaya çıkmıştır. Komünist Necibullah rejiminin, 1992 baharında yıkılması, savaşın tanımının ideolojik olmaktan etnik olmaya kaydığı bir dönüm noktası olarak düşünülse de, etnisite zaten 1979’dan beri savaşın ana çerçevesini oluşturmaktaydı.
Taliban yönetiminin Türklerin yaşadığı bölgeleri istila etmesiyle bütün okullar yakılıp yıkılmış, Türk büyüklerine ait türbeler ortadan kaldırılmıştır. Taliban’ın baskı ve zulmünden kaçabilen Afganistan Türklerinin birçoğu da Pakistan’ın çeşitli bölgelerinde bulunan kamplara sığınmıştır. Bunlar kültür, medeniyet ve eğitimden tamamen mahrum olarak yaşamak zorunda bırakılmıştır. Bu dönemde açlık, sağlık ve sair sebeplerden her gün, ortalama 12 kişi hayatını kaybetmiştir. BM’nin bile yardımda bulunmadığı göçmenler vatansız olarak yaşamışlar ve temel insani haklardan mahrum bırakılmıştır. O dönemde Pakistan’ı ziyaret eden Türk yetkililer, kampları yakından görmek istemişler fakat Pakistanlı yetkililer bu teklifi reddetmiştir. Türk yetkililer ısrar edince iki kampa ziyarete götürmek zorunda kalmışlardı. Afganistan savaşından kaçan Türk soydaşlarımızın durumlarını yakından inceleyen heyet acilen bir heyet tayin edip 12 bin civarında soydaşımızın Türkiye’ye intikallerini gerçekleştirmiş ve Van’ın Pamir köyüne yerleştirilmişlerdir.
Afganistan’da 1992’den itibaren en büyük dört etnik kategori, en büyük dört savaş hizbi tarafından temsil edilmiştir. Tacikler Cemiyet-i İslami; Hazara Türkleri Hizb-i Vahdet; Peştunlar Hizb-i İslami (1994’ten itibaren Taliban tarafından) ve Özbek, Türkmen, Kırgız, Kazak ve Aymak Türkleri Cümbüş-i Milli tarafından.
1990’larda tüm Afganistan’da hükümet yapılarının çökmesine rağmen, Kuzey Afganistan’da yönetim sağlam kalmıştır. Mareşal Raşit Dostum, güvendiği komutanlarını üst düzey askeri mevkilere getirmiş ve Sovyet sisteminde eğitilmiş bürokratların, hükümetteki pozisyonlarında kalmalarını sağlamıştır. Bunun sonucunda Kuzey Afganistan, ülkede işleyen bir yönetimin bulunduğu tek bölge olmuştur. Mareşal Dostum iyi düzenlenmiş bir kamu hayatı için temeller atmışsa da, bir yandan yönetimi korumaya çalışması bir yandan da cephe savaşını yönetmesi dolayısıyla, sert bir yönetim göstermiştir. Her biri savaş ustası olan Türkistanlı gençler birçok cephede Taliban ve dış istihbaratların kuklalarıyla savaşmak zorunda kalmıştır. Yaklaşık üç asır silah ve savaştan uzak bırakılan Türk gençliği, Mareşal Raşit Dostum’un başlattığı devrim niteliğindeki uyanış ile sahip oldukları topraklarda hüküm sürmeye başlamıştır. Mareşal Dostum, kendi dışişleri bakanlığını kurmuş, pasaport çıkartmış, kendi havayolunu kurmuş (Balk havayollarını) ve kendi parasını bastırmıştır.
Aslında bunlar R. Dostum’un kurduğu özerk yönetimi ifade ediyordu. İran, Suudi Arabistan, Pakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Rusya ve Türkiye; Mareşal Dostum’un ikametgahı olan Mezar-ı Şerif’te konsolosluk bile açmıştır. Yabancı ülkelerin bu yönetime olan ilgisi Mareşal R. Dostum’un askeri, ekonomik ve siyasi gücünü yansıtması bakımından önemlidir. O günlerde Afganistan’ın en büyük askeri gücüne hükmeden Mareşal R. Dostum, Şibirgan’da yeni keşfedilmiş petrol ve gaz yataklarını kontrol etmekteydi. Orta Asya devletleri, R. Dostum’un yönetimini, kendi cumhuriyetleri ile Güney Asya’daki İslamcı militanlar arasında tampon bir bölge olarak görmüştür. Özbekistan, Mareşal Dostum’un yönetimine elektrik sağlamış, bazen de askeri yardımda bulunmuştur. Ülkedeki süregelen savaşa rağmen Kuzey Afganistan’ın, Afganistan’ın diğer bölgeleriyle olan ekonomik ilişkileri ortadan kalkmış, Özbekistan ekonomisiyle bütünleşmiştir. Ayrıca Türkiye’nin Mareşal R. Dostum’un yönetimine aşırı ilgi de duyduğunu söylemek mümkündür.
ABD'nin 7 Ekim 2001 tarihinde Afganistan'da el-Kaide ve Taliban'a yönelik “terörle mücadele” adı altında başlattığı askeri operasyonun üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Ancak ABD tarihinin en uzun süreli savaşında Afganistanlılara göre herhangi ilerleme sağlayamamıştır. Oysa ABD güçleri ve 'Kuzey İttifakı' olarak adlandırılan Afganistanlı müttefikleri 2001'de Kabil'e girdiğinde halk tarafından kurtarıcı olarak algılanmışlardı. Fakat 20 yılı geride bırakan savaşta, Taliban başta olmak üzere hükümet karşıtı silahlı gruplar ülkenin neredeyse yarısında kontrolü ele geçirmiş durumdadır. Analistlere göre güvenlik hiç olmadığı kadar kötü ve birçok Afganistan vatandaşı, meselenin birinci sorumlusu olarak ABD’yi görmektedir.
ABD savaşta en az 2.400 askerini kaybetmiştir. Askeri harcamalardan altyapı çalışmalarına 900 milyar dolar para harcamıştır. Bu süre zarfında göreve gelen 3 ABD Başkanı da Afganistan'da barışın tesis edileceği vaadinde bulunmuştur. Hatta üç yıl önce Amerikan Hava Kuvvetleri, Celalabad'daki mağaralarda konuşlu olduğunu belirttiği militanlara yönelik “tüm bombaların anası” ismiyle tanımladığı devasa bir bomba atmıştır. Ancak hiçbirisi işe yaramamıştır. Önce Sovyet işgali ardından patlak veren iç savaş ve sonrasında başlayan Amerikan işgali, Afganistan halkını özellik Afganistan Türklerini bıktırmıştır. 42 yılı bulan savaşlar eğitimsizlik, işsizlik, güvenlik sorunları, ümitsizlik ve hayal kırıklıklarını beraberinde getirmiştir. Her yıl binlerce çocuğun ölümüne sebep olan bu savaş maalesef biteceğe de benzememektedir.
Afganistan’da Son Durum
Güney Türkistan, Afganistan’ın kuzeyinde yer alan, arazisi düz ve Afganistan’ın Uluğ Türkistan’a açılan stratejik kapısıdır. Bilindiği üzere Uluğ Türkistan’ın ayrılmaz bir parçası olan Güney Türkistan, 16 Türk Hükümdarlığının 7’sinin kurulduğu ve yönetildiği kadim Türk yurdudur.
Güney Türkistan özgürlüğünü kaybettiğinden beri asimilasyona maruz kalmış ve benliğinden uzak tutulmaya çalışılmıştır. Güney Türkistan’ın Müslüman-Türk halkı son 42 yıldır imkânsızlıklar içerisinde ve bir o kadar da insanüstü gayretle bölgede varlığını kaybetmeme gayretinde olmuştur. Uzun yıllar silahtan ve savaştan uzak kalan Güney Türkistan Türkleri, Mareşal Raşit Dostum liderliğinde savaşmaya ve askeri örgütlenmeye çalışmıştır. 1882’den beri özgürlük hasreti çeken Güney Türkistanlılar, 1994’te kendi bölgesel hâkimiyetini kurup, kendi kendini yönetmeye başlamıştır.
Lakin Güney Türkistanlıların makûs talihi yine değişmemiş, 1994 sonrası dönemde Pakistan medreselerinde öğrenim gören talebelere askeri eğitim verilerek “Taliban” adlı bir örgüt kurulmuş, örgüte Afganistan’da alan açılmış ve zaman kaybetmeden Güney Türkistan’a musallat edilmiştir.
Dört yıllık silahlı mücadele ve cephe savaşlarında sürekli olarak Türklere mağlup olan ve defalarca hezimete uğrayan Taliban örgütü, yok edileceği anda Batı desteğini de alarak, özel anlaşmalarla Güney Türkistan’ı savaşmadan 1998’de amiyane tabirle gasp etmiştir. Göz göre göre Güney Türkistan’da imkânsızlıklar içerisinde ve insanüstü gayretle kurulan tüm yapı tarumar edilmiş ve Güney Türkistan’ın 150.000 kişilik ordusu dağıtılmıştır.
2001 yılında tekrar bir ümitle askeri yapıyı teşkilatlandıran Raşit Dostum, ABD ile yaptığı anlaşma ile Güney Türkistan’ı iki ayda Taliban’dan temizleneceği vaadinde bulunmuş ve bir ayda Güney Türkistan’daki yedi şehri Taliban’dan temizlemiştir. Tekrar güçlenen Güney Türkistan Türkleri, bu sefer silahsızlanma projeleri adı altında ellerindeki silahları bırakmak zorunda bıraktırılmış, dahası savaş tecrübesi olanlar Merkezi devlet ordusuna alınmamış, alınanlar da kısa süre sonra Kabil yönetimi tarafından çeşitli bahaneler ile tasfiye edilmiştir.
2002-2014 yılları arasında Güney Türkistan Türkleri sistematik olarak bastırılmış ve devlet yapısından uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Afganistan’da kurulan son dört hükümette de ana rolü oynayan Türklerin destekledikleri kişi Afganistan Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 2014 seçimlerinde Afganistan tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak seçilen bir Türk, tüm tabuları kırmış ve Türkler siyasette en üst seviyede temsil edilmeye başlanmıştır. İlk defa bu denli üst seviyede temsil edilemeye başlanan Türklerin önü Merkezi Hükümet tarafından kesilmeye başlanmış ve çeşitli bahaneler ile Kabil siyasî muhitinden uzaklaştırılmışlardır.
2012 yılında Cumhurbaşkanı Kalem Müdürü olan Abdulkerim Hürrem yazdığı bir makalede Afganistan savaşının güney Afganistan’dan kuzey Afganistan’a kaydırılacağını ve Orta Asya ülkelerinin bu vesile ile tehdit altına alınacağını iddia etmiştir. Fakat bu durum Karzai Hükümeti tarafından ciddiye alınmamış, üstelik de yalanlanmıştır. Çok geçmeden Merkezi Karzai Hükümeti’nin Taliban’ın askeri, lojistik ve stratejik olarak güçlendirmeye matuf destekleri ortaya çıkmıştır. Karzai de bizatihi kendisi bu durumu kabul etmiştir. Bununla da yetinmeyen Karzai, Taliban için “kardeşim” diye hitap etmekte bir sakınca da görmemiştir.
Taliban’ın Gerçek Yapısı
Taliban’ın her ne kadar dini bir yapılanma olduğu düşünülse de işin aslı hiç de öyle değildir. Aslında Taliban, çekirdek yapısı üzerine din kılıfı giydirilmiş etnisite temelli siyasi ve askeri bir örgüttür. Pakistan medreselerinde çocuk yaştan itibaren sözde “cihat” adı altında beyinleri yıkanarak yetiştirilen çocuklar önce Afganistan’a akabinde de Güney Türkistan’a asker olarak gönderilmiştir. Örgüt elamanları, hedef olarak Afganistan’da yabancı güçlere karşı mücadele etmek ve Türkistan coğrafyasında İslami bir devlet kurmak enjekte edilerek beyinleri yıkanmıştır. Örgütün her ne kadar günümüzde faaliyet alanı sadece Afganistan gibi görünse de Afganistan’a komşu tüm ülke halklarıyla temasları bulunmaktadır. 2001 yılında siyasi hezimete uğrayan Taliban’ın bu tarihten sonra siyasi ayağını da güçlendirmeye çalıştığı bilinmektedir. Çin’de kırmızı halılarla karşılanmalarını, Katar Dışişleri Bakanı vasıtasıyla ayrı ayrı ABD ile görüşülmesini ve en son Moskova’da Rus ve yine Pekin’de Çinli yetkililerle görüşmelerini bu yönde değerlendirmek yerinde olacaktır.
Taliban’ın üst düzey yöneticileri gibi alt kademelerini de Peştunlar (Afganlar) kontrol etmektedir. 2001’den önce örgütün tamamına yakını Peştunlardan (%95 ve daha fazlası) oluşmaktayken, bu tarihten itibaren Türk kökenli savaşçıları eğitip saflarına katan örgüt hedef olarak bu sefer Güney Afganistan’ı seçmiştir. Güney Türkistan Türklerinin sayısının Taliban saflarında artmaya başlaması ile Taliban’ın Güney Türkistan’da hâkimiyet kazanmaya başlaması aynı döneme tekabül etmektedir ki, bizim “Taliban savaş alanını Afganistan’ın güneyinden kuzeyine yani Güney Afganistan’a yaymak istiyor” görüşümüz de bu hakikate dayanmaktadır.
Asıl bilinmesi gereken bilhassa ülkemizde “mücahit” olarak bilinen Afganlar veya Sovyetlere karşı savaşan “mücahit Afganistanlılar” (Türkler, Peştunlar, Tacikler,..)’ın bugünkü Taliban ile hiçbir ilgi-alakası olmadığı gerçeğidir. Dahası Sovyet işgalinin bitmesinden sonra Afganistanlı mücahitler Taliban’a karşı da savaşmışlardır. Sovyet işgaline karşı canıyla, malıyla karşı koyanların ve en büyük mücadeleyi verenlerin yine Afganistan Türkleri yani Güney Türkistanlılar olduğunu bu vesile ile ifade etmek yerinde olacaktır.
Siyasi, askeri ve ekonomik gücü elinde tutan Peştun Taliban yönetimi, Türkleri daha çok saha savaşlarında, lojistik ve haberleşme alanlarında kullanmış, kullanmaya da devam etmek istemektedir. Katar, Kuveyt, Pakistan ve Kandahar/Afganistan’dan yönetilen Taliban örgütünün, kanaatimizce ABD ile vardığı mutabakat sonrası Güney Türkistan’a saldırıları artmış ve birçok ilçe Taliban kontrolüne geçmiştir.
Ele geçirdikleri coğrafyalarda dehşet saçan Taliban örgütü, Güney Türkistan’da yaptıkları zulüm ve yağmalamalar sonucu, Peştun Taliban ile Türk Taliban arasında zaman zaman fikir ayrılığı yaşamaya başlamıştır. Bunun en son örneği yakın zamanda Taliban eline düşen Faryab vilayetinin en stratejik ilçesi olan Andhoy’da yaşanmıştır. Örgüt, Andhoy’u ele geçirdikten sonra yağmalama gerçekleştirmiş, ticaret merkezleri ateşe verilmiş ve devlette çalışan önemli kişiler katledilmiştir. Bu duruma rıza göstermeyen Türk asıllı Taliban ile Peştun kökenli Taliban arasında çatışma çıkmıştır.
Güney Türkistan’daki Son Durum
Bilindiği üzere 2012 yılında ABD Hükümeti Afganistan’daki askeri gücünü geri çekeceğine dair kararını dünya kamuoyu ile paylaşmıştı. Bu paylaşım üzerine Afganistan’da siyasi ve ekonomi istikrarsızlıkların sıkça yaşandığı bir dönem başlamıştır. 2014 seçimlerinde hükümet kurulamamış ve ABD bu duruma müdahale ederek bir koalisyon hükümeti kurulmasını sağlamıştı. Zikredilen seçimlerde Afganistan adeta ikiye bölünmüştür. Zaman zaman yabancı medya kuruluşu yayınlarında Afganistan haritası ortadan ikiye bölünerek iki farklı renkle yayınlanmış, 2002 yılındaki ABD işgali sonrası kurulan hükümet adeta belirsizliğe sürüklenmiştir. Fırsattan istifade eden bir kısım terörist guruplar ülkede güçlenmeye başlamış, bununla birlikte zikredilen dönemde, bilhassa 2005-2012 yılları arasında, Afganistan Hükümeti’nin özellikle Taliban’a yardım ve lojistik destek sağladığı defalarca belgelenmiştir. Bu süreçte Kuzey Afganistan’da çok acı olaylar yaşanmış, Türk asıllı ve liderlik vasfı olan birçok kişi ya öldürülmüş ya bastırılmış ya da komplo kurularak hapse atılmıştır.
2018 yılında tekrar seçimler olmuş ve seçimlerden yine bir koalisyon hükümeti zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Aslında Türklerin desteklediği ittifak seçimi kazanmasına rağmen seçimler önce geçersiz sayılmış, akabinde koalisyon hükümeti kurulması sağlanmıştır. Koalisyon Hükümeti kurulmasına rağmen iki ay geçmeden imzalanan mutabakat zaptı hiçe sayılmıştır. Hükümet içerisinde çatlaklar ortaya çıkmaya başlamış, dahası Taliban safına geçenlere de tesadüf edilmiştir. Bu dönemde ayrıca ülkeyi terk eden önemli kişiler de olmuş, bu terk edişlerin en önemli sonucu ise son üç yılda yaklaşık 20.000 askerin orduyu terk etmesi ile yaşanmıştır. Orduyu terk eden askerler ya Taliban’a ya bölgesel askeri teşkilatlanmalara katılmış ya da ülkeyi terk etmiştir.
Hem Merkezi Kabil Hükümeti’nin politikasını hem de Afganistan’ın son 40 yılındaki siyasi ortamını yakinen bilen ve bizatihi buna şahit olan Mareşal Raşit Dostum’un ise bu sırada silahlanmaya başladığı bölgeden gelen haberler arasında yer almaktaydı. R. Dostum’un son üç yılda yeterince silah ve mühimmat topladığı dahası askeri teşkilatını güçlendirdiği ayrıca gelen haberler arsındadır. R. Dostum, bundan yaklaşık bir yıl önce bir röportajında “Taliban ile barış ve Afganistan’da siyasi istikrar olacak mı?” sorusuna aslında geleceği öngören bir cevap vermiş ve “Ümit ediyorum barış süreci sonuç versin, eğer sonuç vermezse de biz kendi hazırlıklarımızı yaptık, her duruma hazırlığımız vardır” demiştir.
Bir ay kadar önce Afganistan’ın Faryab vilayetine, kimliği belirsiz ve bölgeyi hiç tanımayan ayrıca askeri ve idari tecrübesi olmayan bir kişi Merkezi Hükümet tarafından Vali olarak atanmıştı. Bu atamanın kasti olarak yapıldığı düşünülmüş ve Kabil Hükümeti’nin ikinci ismi olan Dr. Abdullah Abdullah da bu durumu kınamış hatta “asla yapılmaması gereken bir hata olduğu”nu basınla paylaşmıştı. Bununla da yetinmeyen Dr. Abdullah, “atamaların bölgenin talepleri dikkate alınarak yapılması gerektiğini” de ifade etmişti. Ayrıca Afganistan’da kurulan yeni hükümet, son seçimlerde en çok oy alan iki partinin birleşmesi ile “koalisyon hükümeti” şeklinde kurulmuştu. Yapılan görüşmeler sonucunda Cumhurbaşkanı Eşref Gani Ahmadzai ve Dr. Abdullah Abdullah, Yeni Hükümet’i %50-50 şeklinde paylaşmak üzere bir koalisyon hükümet kurma konusunda anlaşmışlardı. Fakat Cumhurbaşkanı Eşraf Gani’nin bu sözleşmeye sadık kalmayarak, kendi ittifakında yer alan ve çoğunluğu Peştunlardan müteşekkil kişileri önemli yerlere atamaya başlaması ortamın gerilmesinin temel nedenlerini oluşturmuştur.
Eşref Gani’nin atamalarına karşı çıkanlar ya ortadan kaldırılmaya ya da sindirilmeye çalışılınca ipler kopma noktasına gelmiştir. Eşref Gani’nin bu süreçte tek hakim güç olarak hareket etmeye başlaması koalisyonun diğer yarısını oluşturan Dr. Abdullah Abdullah’ın da sabrının taşmasına neden olmuştur. Faryab vilayeti olayı da bu kargaşanın patlak verdiği yer oldu. Bununla birlikte “savaş coğrafyasını güneyden kuzeye taşıma politikası” adı altında yıllardır Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlere Türk olmayan kişilerin atanması ve bu atananların keyfi politikaları Güney Türkistan diye ifade edilen Afganistan’ın kuzey bölgelerinde tansiyonu yükseltmiştir.
Ayrıca gelişen son olaylara Mareşal Raşit Dostum’un çok sert tepki göstermesi ortamı daha da germiştir. Gelinen noktada R. Dostum, bölge halkının isteklerine karşı çıkılması, hükümetin paralı askerlerinin güç kullanması veyahut millete (Türklere) silah doğrultulması durumunda “vur emri” vermiştir. R. Dostum’un bu açıklamaları sonrası Kabil Hükümeti’nin medya kuruluşu olan “Pajwak”, kaynağı belirsiz bir bilgiye dayandırarak, R. Dostum’a tehdit vari bir haber paylaşımında bulunmuştur. Haberin bir kısmında kısa zaman önce kendisine takdim edilen “Mareşallik unvanının geri alınabileceği” ifade edilmekteydi.
Gelinen noktada Güney Türkistan’ın il merkezleri hariç çoğu ilçeye Taliban hâkim durumdadır. Son iki ayda ilçelerdeki Afgan ordusuna ait askerlerin savaşmadan geri çekilmesi neticesinde karargâhlar, silah ve mühimmatlarıyla beraber, Taliban’ın eline geçmiştir. Aslında Afganistan’da olmayan Merkezi Hükümet birçok şeye göz yummakta, Taliban’a karşı tek üstünlüğü hava hâkimiyeti olmasına rağmen, hava saldırılarını %90 durdurmuş durumdadır. Güney Türkistan’da dehşet, ölüm ve vahşet kol gezmekte, Türkler ana yurtlarını terk etmeye başlamıştır. Son dönemlerde başta ülkemize akın akın gelmekte olan Afgan göçmenlerinin bölgede yaşananların bir sonucu olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır
Çin’in Bölgeye Girme İhtimali
Çin’in Pakistan ile olan ilişkileri göz önümde bulundurulur ve Pakistan’ın Taliban ve Afganistan hükümeti üzerindeki etkisini de hesaba katılırsa, Çin ile Afganistan merkezi hükümeti askeri bir anlaşmaya gidebilir. Çin’in Afganistan’a girmesi Kuşak-Yol projesini güvende tutmak ve Hindistan’ın dolayısıyla da ABD’nin bölgedeki etkisini kesmek anlamlarına gelecektir. Buna ilaveten Çin açısından Orta Asya-Güney Asya enerji hattının kontrolü de bu sayede Çin kontrolüne geçecektir. Dahası Türkiye’nin bölgeden uzaklaştırılması anlamına da gelebilecek bu strateji Çin’in yayılmacı siyasetine katkı yapacaktır.
Bilindiği üzere TAP-TAPİ projesi bölgedeki en büyük enerji hattı projesidir. Lakin burada tartışılması ve takip edilmesi gereken bir başka husus ise Taliban’ın bilhassa 2019 yılında Çin ile yaptığı görüşmeler olmalıdır. Merkezi Afgan Hükümeti’nin Çin’den yardım isterken aynı Çin’in Taliban’a da yardım edebileceği riski göz önünde bulundurulmalıdır. Afganistan Merkezi Hükümeti’nin Çin’den askeri yardım istemesi ve bu gelişme üzerine Çin’in Afganistan’a asker sevk etmesine şahsi kanaatim Afganistan’ın 1979’da Sovyet Rusya, 2002’de ABD ve akabinde 3. defa olarak Çin eliyle işgal edilmesi anlamına gelecektir ki, bu durum bölgenin daha uzun süre istikrarsız kalmasına neden olacaktır. Tabi ki böyle bir gelişmeye Rusya ve ABD’nin tepkisi yanında Hindistan ve Pakistan’ın da seyirci kalmayacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.
Türk Dünyası’nın Güney Türkistan’a İlgisizliği
Öncelikle bilhassa Ülkemizde bölge ya hiç bilinmiyor veya bölge ile çok az ilgilenilmektedir. Lakin bu menfi durum telafi edilemeyecek bir halde değildir kanaatindeyim. Son dönemlerde bundan önceki dönemlerde belki de hiç olmadığı kadar Güney Türkistan veya Afganistan’daki Türk unsurlar ülkemiz kamuoyunda konuşulmakta, bir kısım stk’lar veya şahsi girişimler eliyle bölgeye dair ciddi faaliyetlerde bulunulmaktadır. Bu türden faaliyetler sevindirici olmakla birlikte şahsen yeterli olmadığı kanaatindeyim.
Afganistan Merkezi Hükümeti’nin Türk Keneşi’ni çok yakından takip ettiği bilinmektedir. Özellikle Afganistan, Ankara Büyükelçisi Amir Mohammad Ramini’yi Türk Keneşi için görevlendirdiğini söylemek abartı olmayacaktır. Mayıs 2021’de Afganistan’ın Ankara Büyükelçisi, gözlemci üye olarak Türk Keneşi’ne katılmak istediklerini yazılı olarak Türk Keneşi Genel Sekreterliği’ne takdim etmiştir. Yine bununla birlikte Afganistan Merkezi Hükümeti’nin Türk Keneşi ülkeleriyle son zamanlarda çok taraflı yakın ilişkiler geliştirmek istediklerini açık bir şekilde medyada da söylemektedir.
Afganistan’ın Türk Dünyası için çok stratejik bir konumda olduğu herkesçe kabul edilebilir bir gerçektir. Bu stratejik önemin Türk Keneşi ülkeleri ve liderleri tarafından da bilindiği kanaatindeyim. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Kuzey Asya-Güney Asya enerji hattının Güney Türkistan’dan geçtiğini ve Güney Asya’nın orta Asya’ya açılan kapısının Güney Türkistan olması da bölgenin stratejik ehemmiyetini arttırmaktadır.
Bağımsızlığını ilan ettiği tarihten bu yana Özbekistan’ın ve bilhassa 1979 yılındaki Sovyet işgalinden bu yana Türk Keneşi asli üye ülkelerinden Türkiye’nin Güney Türkistan hususunda her zaman aynı kanaatleri paylaştığını söylenebilir. Bu bağlamda Güney Türkistan’ın Türk Dünyası için ne denli önemli bir bölge olduğu daha iyi kavranacaktır. Bu bağlamda zaman zaman Afganistan Merkezi Hükümet ile Bağımsız Türk devletlerinin özel ilişkileri Güney Türkistan’da mukim Türk unsurlara karşı yapılan asimilasyon ve bastırma politikalarına sessiz kalınmasını beraberinde getirmiştir.
Analistler Afganistan’a hakim olanın dünyaya hakim olacağını iddia ederler. Muhtemelen bu iddialar dolayısıyla son 150 yıllık sürede her hegemon gücün hem bölgesel hem de küresel manada üstünlük kurabilmek adına bölgeye hakim olmak üzere hareket ettiği söylenebilir. Yeni gelişmeler bölgede nüfuz mücadelesinin devam edeceğini göstermekte ve muhtemelen İran ve Pakistan’da Beluclarla başlayan sürecin Afganistan’la devam edeceği ama bu bölgelerle de sınırlı kalmayıp Doğu Türkistan’ı da kapsayacak şekilde genişleme ihtimali hatırdan çıkarılmamalıdır.
What's Your Reaction?






