AB-ÇİN İLİŞKİLERİNİN ARKA PLANI VE TEMEL ANLAŞMAZLIK KONULARI

Avrupa Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) arasında diplomatik ilişkiler 1975 yılında başlamıştır. Günümüzde İrlanda dışında kalan AB ülkelerinin ÇHC ile ikili seviyede diplomatik ilişkisi bulunmaktadır. Bununla birlikte kimi devletlerin ilişkileri ÇHC’nin kuruluşuna kadar gitmektedir. 2020 Ocak ayında AB’den ayrılan İngiltere, Hong Kong üzerindeki çıkarlarını korumak için komünist devrimin hemen ardından yeni rejim diplomatik ilişki kurmuştur. 1950 yılında İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Norveç, 1964 yılında Fransa ve diğer ülkelerin büyük bölümü de 1970 ve 1980’li yıllarda ÇHC’yi tanımış ve diplomatik ilişki kurmuşlardır.
AB ile Çin arasında ilk ticaret anlaşması, Avrupa Komisyonu üyesi Christopher Soames’in 1975 yılında yaptığı Pekin ziyaretinin ardından 1978 yılında imzalanmıştır. 1985 yılından sonra taraflar arasındaki düzenli ziyaretlerin neticesi olarak yeni işbirliği alanlarının kapısı aralanmıştır. Daha sonra 1985 yılında imzalanan Ticaret ve İşbirliği Anlaşması ise ikili ilişkilerin en önemli belgesi olarak kabul görmektedir. Klasik bir ticaret anlaşması özellikleri taşıyan söz konusu anlaşma ile taraflar arasında çeşitli mal ve hizmetlerde gümrük vergisi indirimi sağlanmıştır. Anlaşmada siyasi norm ve değerler yerine daha çok ekonomik çıkarlara öncelik verilmiştir.
Tarafların ilişkilerinde ilk kırılma noktası Haziran 1989’daki Tiananmen olayları olmuştur. O dönemdeki adıyla AET, Pekin’in en büyük meydanında gösteri yapanlara karşı hükümetin şiddet kullanılmasını protesto etmiş, ilişkiler sınırlandırılmış ve hatta silah ambargosu uygulanmıştır. İkili ilişkileri olumsuz etkileyen bu gelişmenin etkileri, 1990’ların ortalarına kadar sürmüş ve ardından normalleşme dönemi başlamıştır.
Taraflar arasında ticaret ve yatırım hacminin artması neticesi olarak 21’nci yüzyılın başlarında, AB, ÇHC’nin en büyük ticaret ortağı haline gelmiş, buna karşılık AB dış ticaretinde bu ülkenin payı ABD’nin ardından ikinci sıraya yükselmiştir. 2006 yılında AB Komisyonu tarafından yayınlanan “AB ve Çin: Ortak Partnerler- Yükselen Sorumluluklar” geleceğe dönük yol haritası olmak bakımından büyük ehemmiyet taşımaktadır. Rapor, AB’nin gelecek hakkında iyimser beklentiler içerisinde olduğu bir dönemde yayınlanmıştır. Benzer şekilde yeni bin yılın başlangıcı, ÇHC açısından da çift haneli büyümenin kaydedildiği bir dönem olarak dikkat çekmektedir. AB, ÇHC ile dış ticaretinde ilk yıllarda ticaret fazlası verirken, zamanla bu durum tersine dönmüştür.
Bu çalışmada 21’nci yüzyılın ilk çeyreğinde AB -Çin ilişkilerini masaya yatırılacaktır. Çalışma herhangi bir alana odaklanmadan taraflar arasındaki ikili siyasi, ekonomik, kültürel ve öteki alanlardaki ilişkilerin genel bir görünümünü ortaya koyma, fiili durumu analiz etme amacı taşımaktadır. Gerçekten de ikili ilişkileri, tarafların stratejileri ve gelecek projeksiyonları yanında, çağdaş uluslararası siyasal sistemdeki gelişmeler de doğrudan yahut dolaylı biçimde etkilemektedir. Bu kapsamda bir yandan AB bütünleşmesinin kaydettiği ilerleme ve duraklamalar, öte yandan da Mao’nun ölümünden sonra ÇHC’nin siyasal bakımdan monolitik yapısını korumakla birlikte iktisadi bakımdan pazar ekonomisi modelini benimsemesinin tetiklediği gelişmeler ikili ilişkilerin seyrini doğrudan etkilemiştir. AB bakımından ÇHC ile ilişkilerde en fazla ehemmiyet taşıyan hususun ticaret ve yatırımlar olduğu açıktır. Bununla birlikte ÇHC’nin BM genel prensipleri ile uyumlu olarak demokrasi, insan hakları, azınlıklar ve hukuk devleti alanlarında temel prensiplere riayet etmesini talep etmektedir. ÇHC ise monolitik siyasi yapı içerisinde Komünist Parti’nin sınırlarını belirlediği çerçeve dışına taşmadan Batıya iktisadi açılma ve bunun siyasi kazanımlarını maksimize etme üzerinde yoğunlaşmaktadır.
KARŞILIKLA BAĞIMLILIK İLİŞKİSİ VE TEMEL ANLAŞMAZLIK KONULARI
AB’nin ÇHC ile ilişkilerinde iktisadi bağımlılığın artması öncelikle tarafların birbirlerine karşı yaklaşımlarının sonucudur. İkinci olarak, tarafların örgütlenme modeli ve iç siyasi yapılarındaki değişim ikili ilişkileri etkilemektedir. Bir bölgesel iktisadi bütünleşme hareketi olan AB’nde bir yandan derinleşme ve öte yandan üye sayısının artması anlamında genişleme, doğal olarak dış ekonomik ilişkilerini etkilemekte ve ortak dış politikasını yönlendirmektedir. AB’nin zamanla kendi içerisinde transformasyon yaşadığı bir vakıadır. Bu tespit aynı zamanda ÇHC bakımından da geçerliliğini korumaktadır. ÇHC, 1970’lerin başında ABD ile diplomatik ilişki kurmuş, 1976 yılında Mao’nun ölümünden sonra dışa açılma ve Batı ile yakınlaşma politikaları ivme kazanmıştır. ÇHC’ye 1970’lerin sonunda Coca-Cola, kadın çorabı ve kozmetik sektörünün girmesi, topyekûn bir transformasyon için tetikleyici işlev görmüştür.
Bu çerçevede ÇHC’nin Batı dünyası ile siyasi ve ticari ilişkileri 1990’lı yıllarda ivme kazanmıştır. ÇHC’de Mao sonrasında işbaşına gelen yöneticiler, iktisadi bakımdan dışa açık bir yapıyı ısrarlı biçimde savunmuş ve bu yönde planlama yapılmış ve hedef belirlenmiştir. 2001 yılında ÇHC’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olması, bir başka önemli dönüm noktası olarak dikkat çekmektedir. DTÖ üyeliğinin ardından ÇHC’nin dış ticareti ve ülke içerisindeki yabancı sermaye yatırımları kümülatif olarak artmış, ve tüm bu pozitif gelişmelerin sonucu olarak ÇHC 2008 yılındaki ekonomik krizi daha az hasarla atlatmıştır. DTÖ üyeliğinin ardından kaydedilen ilerlemeler sonucunda ÇHC, GSMH esas alındığında global düzeyde ikinci büyük ekonomi, en büyük ticari hizmet ithalat ve ihracatçısı, en büyük yabancı sermaye çeken ülke ve aynı zamanda dış dünyaya yatırım yapan ülke haline gelmiştir.
2003 yılında ÇHC ile AB arasında “Ortak Çıkarlar ve Meydan Okumalar” belgesi yayınlanmış, bu belgede taraflar arasındaki işbirliğinin hedefi dünya barışının korunması, sürdürülebilir kalkınma ve insan hakları olarak tanımlanmıştır. 2004 yılı ÇHC’de Avrupa yılı, AB’de ise Çin yılı olarak kabul edilmiştir. Taraflar arasında 2007 yılında Yüksek Seviyeli Ekonomik ve Ticari Diyalog, 2010 yılında Stratejik Diyalog ve 2012 yılında ise İnsandan İnsana Diyalog başlatılmıştır.
ÇİN, AB’NİN İKİNCİ BÜYÜK TİCARET ORTAĞI
Tüm bu gelişmeleri AB -ÇHC Stratejik Gündem Belgesi takip etmiştir. Taraflar arasındaki ilişkileri tetikleyen temel faktör ticaret olmuş, ikili ilişkiler, genel olarak pazar, ticari ortaklık ve yatırımlar temelinde şekillenmiştir. Tarafların birbirini tamamlayıcı ve ikame mal kategorisindeki ilişkileri, karşılıklı bağımlılık ortamı meydana getirmiştir. Buna rağmen AB ile ÇHC arasındaki bağımlılık simetrik özellik taşımamaktadır. AB-ÇHC ticareti 2010 yılından itibaren ÇHC lehine ticari fazla vermeye başlamıştır. 2019 yılında AB’nin ÇHC’den ithalatı 361.3 milyar dolar ve ihracatı da 198.3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 2020 rakamları ise sırasıyla 383.4 milyar dolar ve 202.6 milyar dolar şeklindedir.
ÇHC ile AB arasında ticaret hacmi ve yatırım stokunda meydana gelen artış, tarafların birbirlerine bağımlılığını arttırmıştır. Öyle ki, handiyse ikili ticari ilişkilerde ve yatırımlarda kaydedilen ilerleme, Robert Kohane ve Joseph Nye tarafından ortaya atılan Karşılıklı Bağımlılık Teorisi’nin uygulama örneği haline gelmiştir. AB ile ÇHC arasındaki ilişkiler hem fayda temeline dayanmakta hem de taraflar üzerinde bir maliyet yaratmaktadır. Teorisyenlere göre, karşılıklı bağımlılıkta ilişkisinde simetrik bir durum söz konusu ise ilişkinin zararı her iki tarafa da yansımakta, buna karşılık asimetrik ilişkide daha fazla bağımlı olan tarafın zararı daha fazla olmaktadır. Bu genel çerçeve içerisinde A devletinin B devletine bağımlılığı, B devletinin A devletine bağımlılığından daha fazla ise, B devleti daha fazla pazarlık gücünü sahiptir. Buradan çıkan sonuç şudur: Karşılıklı bağımlılıkta bir tarafın diğeri üzerindeki pazarlık gücü, öteki tarafın bu ilişki konusundaki hassasiyetine bağlı olarak şekillenmektedir. Bir başka ifadeyle etkinin gücünü belirleyen bağımlılığın derecesidir.
AB’nin ticari bakımdan ÇHC’ye olan bağımlılığı zaman içerisinde ilerleme kaydetmiştir. Tianmennan olaylarının ardından ikili ilişkilerde yaşanan sıkıntılar, AB’nin bu dönemde yayınladığı “Yeni Asya Stratejisi” ve “Çin -Avrupa ilişkilerinde Uzun Vadeli Politika” belgeleri ile aşılmıştır. AB ile ÇHC arasındaki ilişkiler ticaret ile sınırlı kalmamış, güvenlik boyutunda da yeni gelişmeler ortaya çıkmıştır. İran’ın nükleer güç haline gelmesinin önlenmesi müzakerelerine AB adına Almanya, Fransa ve İngiltere katılmış, diğer ülkelerden katılımcılar ise ABD, Çin ve Rusya olmuştur. Bunun dışında insan hakları konusu da ikili ilişkilerin seyrini doğrudan veya dolaylı biçimde etkilemektedir. Hong Kong ve Macao’nun statüsü, Tibet ve Doğu Türkistan sorunları hakkındaki İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi hükümetler dışı kuruluşların raporları AB ile ÇHC arasında gerilim yaratmaktadır.
AB, ÇİN KONUSUNDA ORTAK HAREKET ETMEKTE ZORLANIYOR
ÇHC hakkında AB’nin hazırladığı Stratejik Bakış adlı belgede taraflar arasında işbirliği alanlarının yelpazesi ve geleceğe yönelik projeksiyonlar ortaya konulmuştur. Belgede AB ve ÇHC’nin global ticaretin en büyük ortakları oldukları, AB dış ticaretinde ÇHC’nin ikinci sırada yer aldığı ve tarafların ilişkileri gelecek dönemde daha ileriye taşıma amacında olduklarına işaret edilmiştir. Belgede ayrıca ÇHC’nin gelişmekte olan ülke olarak nitelendirilmesinin gerçeği yansıtmadığı, teknoloji alanında büyük ilerlemeler kaydeden bir küresel aktör olduğuna dikkat çekilmiştir. AB’nin ÇHC ile ilişkilerinde gerçekçi ve çok boyutlu bir yaklaşımı esas aldığı, işbirliği yelpazesinin son derece geniş olduğu ifade edilen belgede ilişkilerin her iki tarafa da fayda sağladığına dikkat çekilmiştir. Belgede AB’nin ÇHC ile ilişkilerinde temel hedefleri ortak çıkarlar ve prensipler temelinde işbirliğini geliştirmek, karşılıklı ve dengeli yapı tesis etmek ve değişen uluslararası realitelere uyum sağlamak olarak ifade edilmiştir. AB’nin ÇHC ile işbirliği alanları çok taraflı çağdaş uluslararası siyasal sistemin desteklenmesi, iklim değişikliği ile mücadele, insan hakları konusunda hassasiyet olarak dile getirilmiş, ikili ilişkilerin esas itibariyle BM ana sözleşmesinde yer alan prensiplere dayandığı belirtilmiştir. Buna göre, AB tarafı ÇHC ile ilişkilerini geliştirirken insan hakları, barış ve güvenlik ve son olarak da kalkınmaya önem verecektir.
ÇHC, mevcut haliyle dünyanın en büyük karbon salınımı yapan ülkesi konumundadır. Bununla birlikte bir başka gerçek de şudur: ÇHC yenilenebilir enerjiye en büyük yatırımı yapmaktadır. Bu genel çerçeve içerisinde AB, ÇHC’nin 2030 yılında karbondioksit salınımı konusunda Paris Anlaşması sınırlarına gelmesi gayreti içerisindedir. Bununla birlikte kimi AB ülkeleri ile ÇHC’nin kurduğu özel ilişkiler de AB’nin ortak bir tutum ortaya koymasını zorlaştırmaktadır. Yunanistan’ın Pire limanının genişletilmesi ve beşinci büyük konteyner limanı haline gelmesi, AB bünyesinde ÇHC’ye karşı ortak bir tutum ortaya konulmasını güçlendirmektedir. Tibet Sorunu veya Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik olarak yönetimin aldığı kararların eleştirilmesi gündeme geldiğinde Yunanistan çekimser kalmakta veya olumsuz bir tutum ortaya koyabilmektedir. Bir başka örnek de İtalya’nın Kuşak Yol Girişimi kapsamındaki projeye imza atarak aktif katılım sağlamasıdır. AB’nin büyük devletlerinden ve aynı zamanda G-7 ülkesi olan İtalya’nın bu tutumu AB’nin ÇHC’ye karşı kendi içerisinde görüş birliği ve ortak politika ortaya koyamadığını göstermektedir.
KUŞAK YOL GİRİŞİMİ
AB ile ÇHC ilişkilerini son dönemde derinden etkileyen en önemli gelişme Tek Kuşak- Tek Yol projesidir. Bu projenin esas itibariyle ÇHC Komünist Partisi tarafından önce lokal, ardından uluslararası boyutları bakımından kurgulanmıştır. Projenin ismi ÇHC çıkarlarına öncelik veren bir izlenim bıraktığı için 2015 yılında Kuşak Yol Girişimi olarak değiştirilmiştir. Projenin resmi olarak ifade edelin amacı ÇHC ile Asya, Avrupa ve Afrika arasında ulaşım ve lojistik altyapının inşa ve tahkim edilmesi ve böylelikle tarihi İpek Yolunun yeniden canlandırılmasıdır. Eski Dünya ile ÇHC arasında altyapı yatırımlarının artması ve ticaretin canlanmasının aynı zamanda ÇHC’nin bölge üzerinde tahakküm kurmasına da kapı aralayıp aralamayacağı tartışma konusudur. Kimi zaman açıktan kimi zaman örtülü biçimde ileri sürülen tahminler, proje ile ÇHC’nin aslında siyasi hegemonya kurmasını hedeflediği şeklindedir. Çok geniş bir coğrafyada altyapı yatırımlarına büyük destek veren ÇHC’nin birkaç adım sonra bunu siyasi alana tahvil etmeyeceğinin garantisi bulunmamaktadır.
What's Your Reaction?






